Milli araba Türkiye gündeminin bir numaralı konusu oldu.

Pastadan pay kapma çabasındaki muhalefeti saymazsak, her kesimden insanın heyecan ve gurur duyduğunu görmek mutluluk vericiydi.

Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzıyla kuş tutsa yaranamayacağı haset-fesat tayfasını adam yerine koymaya gerek yok. Milletin geri kalanı hangi görüşten olursa olsun; askeriyesinden siyasetine, istihbaratından ekonomisine 60 yıllık payandalıktan kurtulmaktan mutluluk duyuyor.

Dün Milli İstihbarat Teşkilatı’nın yeni üssü hizmete girdi.

15 Temmuz gazisi Yenimahalle yerleşkesinden Etimesgut’a taşınan MİT, faaliyetlerini artık burada sürdürecek. 5 bin dönüm arazi üzerine kurulu yerleşke Türkiye gibi bir ülkenin istihbarat teşkilatına yakışır şekilde düzenlendi.

Ankara’daki Kale ismi verilen yeni yerleşke kadar heybetli ve donanımlı başkaca yeni bir merkeze daha kavuştu Milli İstihbarat Teşkilatı. MİT Bölge Başkanlığı Serencebey Yokuşu’ndaki binasından İstinye’deki yeni binasına taşındı. MİT’in İstanbul’daki yerleşkesi de yakın bir zamanda hizmete açılacak. Şimdiden bazı birimleri faaliyetlerini yeni binada sürdürmeye başladı.  MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nın yeni konumu Boğaza hakim bir noktaya yerleşen İstinye’deki ABD İstanbul Başkonsolosluğu’nun tam tepesinde. Milletimize hayırlı hizmetlere vesile olur inşallah.

Daha bir kaç gün önce Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank DV30 isimli dev bir kamyonun fotoğrafını paylaştı. Milli ve yerli üretim, 30 tonluk kaya taşıyabilen bir kamyon.

Son bir yıldır bunun gibi hemen her gün milli ve yerli gelişmelere şahitlik ediyoruz.

Bir sabah kalktığınızda bakıyorsunuz MİT sessiz sedasız devasa bir kampüse kavuşmuş.

Bir başka gün uyanıyorsunuz Libya ile Doğu Akdeniz’deki dengeleri Türkiye lehine alt üst edecek bir anlaşmaya imza atılmış.

Bir gün milli denizaltının, diğer gün milli helikopterin, bir sonraki gün milli savaş gemisinin üretildiğini ve TSK’nın kullanımına girdiğini görüyoruz.

Tüm bunların sizdeki karşılığı nedir bilmiyorum…

Bu gelişmeler bende sabah uyandığımızda tüm ormanın bembeyaz mantar tarlasına dönüştüğünü görmek gibi bir hayret duygusu oluşturuyor.

Çünkü o mantarın toprağın üstüne bir günde çıkmadığını biliyorum.

Önce toprağın, küfün, nemli havanın, tohum ve gübre görevi gören yaprağın, dalın ve tüm bunların bir mantar oluşturmasını sağlayan iklimin bir araya gelmesi gerekiyor.

Yani o mantarın arkasında aylar süren bir enerji üretimi ve birikimi var.

Kısacası bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tam 17 yıldır ilmek ilmek dokuduğu Büyük Türkiye idealinin meyvelerini alıyoruz. Sabah uyandığımızda gördüğümüz güzel gelişmelerin arkasında işte o 17 yıllık çaba, çalışma, emek ve gayret var.

Sadece elle tutulur somut gelişmeler için geçerli değil bunlar.

Bugün hakikate gözleri kapalı olmayan, açık düşmanlık beslemeyen hiç kimseden Türkiye aleyhine bir cümle duyamazsınız. Bu iklim kolay oluşmadı.

Türkiye sadece lafta kalacak teknolojiler, gösteriş amacı taşıyan içi boş beton binalar üretmiyor. Aynı zamanda dünyadaki itibarını da yükseltiyor. Ürettiği teknolojilerle, mazlumun yanında ve samimi diplomasiyle hem gücünü pekiştiriyor hem netice alıyor.

Gündemdeki Kasım Süleymani konusuna da bu pencereden bakmakta yarar var.

Süleymani, hem 1991’de, hem 2003’te Irak’ın işgali ve Saddam’ın devrilmesi sürecinde başrolü oynayan aktörlerden biriydi. Saddam’a karşı mücadele eden Şii milisleri örgütleyen isimdi. Irak’ı ABD’ye teslim ettiler.

ABD ve İran kuklaları Ramazan Bayramı sabahı Saddam’ı idam edip, İslam dünyasına servis ettiler.

Kasım Süleymani ABD’nin ve İran’ın Irak’a çökme sürecinde perde arkasında ABD ile tüm diplomatik süreci de yöneten isimdi.

Aynı Süleymani ABD’nin İran’a alan açma stratejisinin ürünü olarak Suriye’de Haşdi Şabi milisleriyle Esed rejimine verdikleri desteklerle ya da doğrudan yüzbinlerce Müslümanın kanına girdi.

Ve Süleymani yıllarca bölgede oluşturduğu iklimin doğal bir parçası gibi kalleşçe bir operasyonla ABD tarafından katledildi.

Wall Street Journal, Kasım Süleymani’yi Suudi Prens Bandar ile birlikte bölgeye yön veren üç istihbarat şefi arasında saymıştı.

O listedeki üçüncü isim Hakan Fidan’dı.

Türkiye diğer iki isim gibi zalimleşmeden de hem siyasi ve diplomatik, hem askeri ve istihbarat konusunda etkili olabildiğini tüm dünyaya gösteriyor.

Hatta bunu geçmişte Türk istihbaratını adeta CIA’ya peşkeş çekenleri gerekirse cezaevine tıkarak yapıyor.

Müslümanlara karşı ABD ile iş tutarak güç devşirmeye çalışanların sonu da Süleymani gibi hep hüsran oluyor.

Yani hasat mevsimi gelince herkes ektiğini biçiyor.