“… Sen kaba sözlü, sert mizaçlı, katı yürekli biri olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi…”

Âli İmrân Suresi: 159. Ayet

Konuşurken kişi ve kişilerin anlayış kapasitelerine uygun özlü, vurgulu cümleler ve örnekler seçilmelidir. Bazen yerinde ve zamanında kullanılacak bir cümle veya örnek konunun anlaşılması için hayati bir anlam ifade edebilir. Öyle derinlikli sözler vardır ki, tek başına bir kitapta veya saatlerce yapacağınız bir konuşmada anlatamayacağınız derecede etkili olabilir. Bu konuda “Kıymet ve tesir, çok sözde değil, yerinde ve özlü sözdedir.” Denilmiştir.

Konuşurken ortamdaki bütün dinleyicileri memnun etmek gibi bir mesuliyetimiz olmadığını bilerek, bunun telaşına girmemeliyiz. Bu mümkünde değildir. Elbette anlattıklarımıza katılan da olacaktır, katılmayan da. Etkili bir konuşmacı anlatmak istediklerini nazikçe kaba söz ve hareketlere girmeden yapmalıdır. Doğru olduğuna inandığımız yargılarımız hakkında bile asla ikili inatlaşmalara girme yanlışlığına düşmemelidir. Öyle bir ortama fırsat verirsek anlattıklarımızın tümü zarar görür ve emekleriniz boşa gider. Sinirlenmek, kendine hâkim olamamak, hiddete kapılmak gibi davranışlar konuşmanın etkisini azaltan zaaflardır.

Düşüncelerin anlatılmasında, etkili olarak sunulmasında, muhatapların ikna edilmesinde estetik üslup dediğim: nazik, tatlı sözlerin, güler yüzlü olmanın ve samimi beden dilinin önemi olmazsa olmazdır. Çok önemlidir. Bu konuda şu veciz özlü sözler nede anlamlıdır: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”, “Tatlı dili olanların sevenleri, dostları çok olur.”, “Sorma kişinin aslını, sohbetinden belli eder.”, “Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir.” Demişlerdir.

Unutulmamalıdır ki; ne kadar doğru sözlü olursanız olun, anlattıklarınız karşınızdakilerin anladığı kadardır. Özeleştiri: “Ben Bilirim” hastalığı. Yeri gelmişken çok sık karşılaştığımız bir zaafımıza “korsan konferanslar” diyebileceğimiz davranış şekline de değinmek istiyorum. Kendisini her ortamda, her konu hakkında konuşmak zorunda hisseden insanlarla karşılaşmışsınızdır. Bir insanın her konuda bazı kanaatlerinin olması mümkündür. Elbette de olmalıdır. Ancak burada üslup iyi belirlenmelidir. Her konuda en doğruyu bilmek mümkün değildir. Bir konferansta veya etkinlikte soru sormak için mikrofonu eline alıp, verilmiş bu soru sorma hakkını konferansa dönüştürmek toplantı adabına uymayan bir davranış şeklidir.

Bir kişinin yerli, yersiz fırsat bilerek, her konuda uzun uzun konuşmak zorunda hissetmesi doğru değildir. Bunun birkaç sakıncası vardır. Öncelikle size söz hakkı soru sormanız için verilmiştir. Sorunuzu konuyla ilgili kısa ve net olarak sormalısınız. Böylece diğer katılımcıların haklarına da riayet etmiş olursunuz. Sözü uzatmanızın bir diğer sakıncası, etkinliğin akıcılığını bozma ihtimalidir. Toplantıyı organize edenlerin planlamasını aksatabiliriz. Toplantılarımıza katılan konuşmacıların veya dinleyicilerin başka programları olabilir ya da zamanları sınırlı olabilir.(Toplantının gereksiz yere uzamasından dolayı uçağa geç kaldığı için olması gereken başka bir etkinliğe katılamayan bir uzman hatırlıyorum.) Bunlar etkinliklerin ince detaylarıdır evet ama her işimiz adaba (ilke ve kurallara) bağlanmazsa istenmeyen durumlarla karşı karşıya kalınabilir.

Sözü uzatmamızın bir başka sakıncası, ortamda sıkıcı bir hava oluşturmasıdır. “Her şeyi ben bilirim” tarzındaki konuşma şekli muhataplarda, ortamlarda “itici” izlenimler oluşturabilmektedir. Sözleriniz doğruda olsa, bu tarz konuşma şekli ortamdaki diğer kişilerde bize karşı ön yargılar oluşmasına da neden olabilir. Duyulması istenilmeyen, hoş olmayan söz ve tavırlara muhatap olabiliriz. Kendimizi her konuda, her ortamda konuşmak zorunda hissetmemeliyiz. (Elbette katıldığımız etkinlik, beyin fırtınası şeklinde, ikili sohbet tarzında veya katkı sağlamanız istenen bir toplantı ise o zaman düşüncelerimizi söz ve yazı ile beyan etmek kadar doğal bir şey olamaz.)

Burada şu veciz atasözleri çok şey anlatmaktadır. “Söz gümüşse, sukut altındır.”, “Konuştukça cahilliğin ortaya çıkıp, mahcup olacağına, sus âlim sansınlar.”, “Çok konuşan çok hata yapar.”, “Her doğru her yerde söylenmez”, “Üslubu beyan, ayniyle insandır.”  Derler. Onun için kendimizi her konuda konuşmak zorunda hissetmekten vazgeçmeliyiz. Dinlemeyi bilmeli, karşımızdakilerin uzmanlığından, bilgi ve görgüsünden istifade etmeye çalışmalıyız.