Tarihin en gizemli ve etkileyici yapıtlarından biri olan Çin Seddi dünyanın yedi harikasından biri. Tarih boyunca bildiğimiz şey ise Çin Seddi’nin Moğol ve Türk akınlarına karşı yaptırıldığı.

Zhang Yimou’nun Çin Seddi hikayesi ise ne Moğol ne Türk akınlarını anlatıyor. Çok daha fantastik bir konuyu ele alan hikâye, çok derine inmeden, neden ve nasıl sorularına cevap aramadan, direkt olarak aksiyona giriyor. Artık zihnimizde Jason Bourne karakteriyle özdeşleşen Matt Damon da canlandırdığı karakterde vasatın altına düşüyor.

Zhang Yimou’nun filmleri bende hep unutulmaz izler bırakmıştır. Aksiyonun yanında hep bir parça bilgelik gördüğümü düşünürüm filmlerinde. İlk gençlik yıllarımın unutulmaz filmi Hero’dur (Kahraman). Zhang Yimou’nun da en iyi filmi dersem abartılı bir yorum olmaz. Renklerin dilini bu denli güzel kullanması ve eskiyle yeniyi, aksiyonla bilgeliği bir araya getirmesi Hero’yu ayrı bir yere koyuyor.

Fakat bu kadar övgü dolu sözler Çin Seddi için ne yazık ki söylenemez. Çin Seddi bize çok iyi aksiyon dışında neredeyse hiç bir şey sunmuyor. IMAX ve 3D izlendiğinde filmin bir zevki olabilir. Birkaç da bilgelik kırıntısı bulabilirsiniz. Ama fazlasını beklememek gerek.

Bu kadar epik bir konuyu elen bir filmin en azından iki saatten fazla olmasını beklerken 103 dakikalık süresi oldukça şaşırtıcı geldi. Gerçi filmin tüm yan hikayelerden ayrılıp tek bir aksiyona yönelmiş olması bunun başlıca sebebi ama biraz daha uzun olsaydı da dedirtiyor açıkçası.

Sonuç olarak çok başarılı aksiyon sahneleri, derinliksiz bir hikaye anlatımı ve vasat oyunculuklarla bu hafta karşımızda uzun zamandır bolca reklam yapılarak beklentilerin yükseltildiği bir film var. Çin Seddi’nin hikayesini ya da etkileyiciliğini bu filmde aramayın. Derin bir aşk hikayesi ya da Hero filminde izlediğimiz görsellik veya üslubu da beklemeyin. 103 dakikalık bir aksiyon sinemalarda sizi bekliyor.

Gençler için de soğuk kış günlerinde izlenebilecek bir film. Özellikle müstehcenlik ya da başka bir şey görmüyor olmamız filmin gençlere hitap etmesini de sağlıyor.

******

Yeni yıl ve kültür-sanat

Takvimler bir sayfa ileri attığında hayatımızda kafese aldığımız yeni bir zaman aralığı başlıyor. Bir şekilde giden ömrümüze bir isim koyup, bir numara verip rafa kaldırıyoruz. Bu minvalde geçtiğimiz yıl bir milletin ve memleketin uzun yıllar içinde yaşayabileceği pek çok badireyi içinde barındırıyordu. Sıkıştırılmış bir acı-zafer yılı yaşadık sanki. Temennimiz odur ki, yaşadığımız acıları tekrar yaşamayız.

Artık Türkiye’de safların netleştiği, hedeflerin belirginleştiği bir döneme girdiğimiz kesin. Büyük olay denecek şeylerin bizim için ehemmiyet ifade etmemesi de bu yüzdendir. Fakat görüyor ve bekliyoruz ki bu topraklarda gelecek yıllarda çok şey çok hızlı değişecek. Bu hızlı dönüşüme kültür-sanat camiamızın ayak uydurması da elzem.

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu çok net bir dille ifade etti. Fakat biz de kendisinin bu haklı eleştirisine ilaveten, kültür-sanat camiası denince Külliye’de toplanan grubun niteliğinden bahsetmek isteriz. Yüzyıllar boyunca kültür ve sanat iktidarın ya da büyük sermayelerin himayesiyle gelişip güçlenirken, ne yazık ki iktidar bu anlamda sınıfta kalmıştır. İktidara yakın sermaye sahipleri de aynı şekilde sınıfta kalmıştır. Ellerinde düzgün tek bir koleksiyon dahi tutamayan, bunun anlamını dahi bilmeyen bir zihniyetten bahsediyorum.