İnsanı insan yapan en erdemli vasıflardan biridir tefani. Yani empati…

Tefani yaparak kendimize layık ve helal gördüğümüzü başkalarına da görebiliriz. Ya da kendimize reva görmediğimizi başkalarına da görmeyiz.

Tefani çizgisi aslında erdemli insan sınırlarımızı belirler. Bu sınırların ötesi ise zalimliktir. Basit bir vasıf gibi görünse de aslında tefani yani empati zalimlik karşısına örülmüş muhkem bir kaledir. Empati kuramadığınız an kendinize reva görmediğinizi başkalarına reva görmeye başlarsınız ki, böyle bir durumda adalet ve merhamet zeminini geçip zalimlik dairesine ayak basmış oluruz.

Tüm bunlardan yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki, empatinin zıttı bende zalimliktir. Diğer bir deyişle tefani yoksunluğunun karşılığı haddi aşmak ve zalimliktir.

Aksaray Mehmetçik İlköğretim Okulu’nda kaynaşmalı eğitime dahil edilmiş olan otizmli öğrencilere hem engelsiz öğrenciler hem de öğrenci aileleri tarafından uygulanan gayri insani, utanç verici ayrımcılık, yuhalama ve baskılar bir tefani yoksunluğunun sonucu yani bir zalimliktir.

Oysaki engelsiz öğrencilerin engelli öğrencilerle aynı sınıf ve sıralarda eğitim görmeleri engelsiz öğrenciler için hayatta alabilecekleri emsalsiz değerde bir erdem, hayat, kişisel gelişim ve insanlık dersidir. Hayatın herkes için kendi yaşadıkları pür neşe bir hayattan ibaret olmadığını anlayıp kendi küçük ve basit kaygılarının anlamsızlığını öğrenmenin en değerli yoludur bu. Mevlana’nın çok sevdiğim şu sözlerinde olduğu gibi:

Sanma ki dert bir tek sende var

Sendeki derdi nimet bilenler var

Aksaray Mehmetçik İlkokulu otizmli çocuklar vakası toplumsal anlamda sürüklendiğimiz bir erdemsizlik girdabının çarpıcı örneklerinden sadece biri maalesef. Bir süredir, yurdunu, evini barkını, babasını, anasını, kardeşlerini, geleceğini kaybetmiş ve merhametimize sığınmış Suriyeli muhacir kardeşlerimize karşı sergilenen ırkçı düşmanlığın adı da tefani yoksunluğunun karşılığı olan bir zalimliktir.

Tefani ve empati kurabilme vasfı adil bir devlet adamı ve yöneticinin olmazsa olmaz vasıflarından da biridir. Bu vasıf olmaz ve kendinizi yerlerine koyamazsanız 15 Temmuz ihanet gecesinde tankların altında bedenleri vahşi bir şekilde parçalanmış, kopan başları külliye çatısından toplanmış mazlumları unutup bu cürmü işlemiş FETÖ’cü zalimleri sahiplenebilirsiniz. Ve hatta bunu yaparken kendinizi vicdanlı, adil, mazlum hamisi, erdemli biri gibi görebilirsiniz. Oysa soru çok basit ve şu: Başı külliyenin çatısından indirilen ya da üzerinden geçen tankla ikiye bölünen şehit benim evladım olsaydı tavrım ne olurdu? Bu kadar…

Erdem insan doğabilmekte değil insan kalabilmektedir. Ve bir toplumsal empatisizlik sendromu ile karşı karşıyayız. Bu da gösteriyor ki insan kalamadığınız sürece matematik işe yaramıyor. Çocuklarımıza okullarımızda nasıl insan kalabileceğimizin yollarını da öğretmemiz gerekiyor…