Son üç aydır birinci gündemimiz sağlık oldu. Can derdine düşünce diğer konular aşağılara indi. Gelecek aylarda yine canlarımız gündemde olacak ama yanına bir de iktisat gündemi gelecek. Mal canının yongası demiş atalar. Canlara iyi bakmak için iktisadi sistemin işlemesi elzem görünüyor. Nitekim virüs nedeniyle en çok sıkıntı yaşayan dünyanın en zengin ülkeleri yeni normale geçmeye başladılar.

Sanayi üretiminde kısmen aksamalar olsa da alt yapılar zarar görmediği için üretim devam edecektir. Bu dönem en büyük darbeyi hizmet sektörü yedi. Hizmet sektörünün kısa zamanda canlanmasını beklemek hayal olur. Hizmet sektörünün durması demek iflaslar demek, işsizlik demektir.  Başta turizm olmak üzere ülkenin en büyük sektörü olan hizmetlere yönelik tedbirlerin kesintisiz alınması önem arz etmektedir.

Türkiye de yeni döneme hazırlanıyor. Türkiye sadece içeride tedbirler almakla yetinemez. Türkiye’nin yükü oldukça ağır, hem Türk dünyasında hem İslam dünyasında Türkiye’den beklentiler oldukça fazla. Türkiye etrafına 360 dereceyle bakmak durumunda. Sembolik te olsa dünyanın her yerine özellikle batılı ülkelere gönderilen yardımlar çok anlamlı ve de çok kıymetli oldu. Ancak Türkiye’yi bekleyen o kadar dost var ki ihmale gelmez. Türk ve Müslüman kardeşlerimiz bunların başında.

Kazakistan’da yaşayan bir dostum anlatıyor; “Virüs nedeniyle Türkiye, batılı ülkelere yardım gönderirken Kazakistan’a da yardım edecek diye bir haber yayıldı.  Ancak Türkiye bu haberin yayılmasından çok sonra yardım gönderince “100 yıllara bedel kalplere dokunma fırsatını kaçırdık.” Evet, son yıllarda Türkiye çok fazla Ortadoğu ve Afrika eksenli bir gündem  oluşturdu ve biraz Türk dünyasını ihmal ettiğini düşünmemek elde değil.

Önümüzdeki zamanlarda denizlerden kuşatılan Çin, batıya çıkışı Türk dünyası üzerinden yapacaktır. Bu nedenle Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Azerbaycan daha çok gündeme gelecektir. Nitekim Çin’in başlattığı “bir yol bir kuşak” projesi de bunu göstermektedir. “Nerede bizim ‘İpek Yolu’ projemiz?” diye sormamız gerekiyor. Türkiye’nin bu kardeş millettaş ülkelerle ilişkileri sıkılaştırılmasında fayda vardır.

Bu yaşananların küreselleşmeyi bitireceği söyleniyor. Ben buna inanmıyorum, küreselleşme denen şey başlayıp biten bir süreç değil. Virüs nedeniyle bir kez daha gördük ki dünya birbirine muhtaç hale gelmiş. Bir miktar korumacılık gelişse de tümden sınırların kapandığı,  milli devletlerin çok güçlendiği bir dönem olacağını düşünmüyorum.

Ancak bir gerçeğin altını çizmekte fayda var; virüs devletlerin önemini ortaya çıkardı. Belli bir sistematikle, disiplinle işleyen bir devlet mekanizmasının bu dönemde önemi daha çok anlaşıldı. Çok başlı, çok sesli, çok katılımlı yapıların kriz zamanlarında uyumlu çalışamadığını Avrupa’nın güçlü diye bildiğimiz devletlerinde gördük. Bir de devletlerin üzerine konan Avrupa Birliği şapkasının nasıl uçtuğuna hep beraber şahit olduk. Rotamızı birazda; “Dinde, dilde birlik: tek millet çok devlet.” diye belirlememiz bizi daha güçlü kılmaz mı?