Öncelikle futbolun seyircisiz çok çiğ bir spor haline geldiğini, böyle oynanacaksa hiç oynanmasının daha iyi olduğunu söyleyerek söze başlamak gerek.

Koronavirüs denen bu illetin salgına dönüşme riski sürerken, dünya genelinde birçok lig askıya alınmışken bizde maçların oynanıyor olması, bence büyük bir hata. Bu yanlıştan en kısa süre içinde dönüleceğini umuyor ve hiçbir oyun ya da sporun toplumun sağlığından daha önemli olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

İnşallah tez zamanda koronavirüs denen bu illet başımızdan defederiz de toplum olarak rahat bir nefes alırız.

Maça gelecek olursak, bir tarafta -matematiksel açıdan şampiyonluk şansı her ne kadar sürse de- psikolojik olarak lige havlu atmış bir Fenerbahçe diğer tarafta ligde kalmak adına adeta her maçı final olarak gören (ya da görmesi gereken) bir Konyaspor…

Fenerbahçe’nin sezon başından beri süregelen “üretkenlikten uzak oyunu”, savunmayı önceleyen futbol kimliğiyle bildiğimiz Konyaspor’un ise stres yükünün ağır olması, pozisyon açısından kısır, zevksiz bir maç tahminimizde bizi yanıltmadı.

Nitekim 20. dakika itibariyle televizyonun ekranına gelen istatistikler de bunu doğruluyordu. O dakika itibariyle Fenerbahçe’nin isabetli ya da isabetsiz hiçbir şutu bulunmazken Konyaspor’un ise hızlı hücumlarla geliştirdiği 2 atak sonucu 1’i isabetli 2 şutu bulunuyordu. Bu şutlardan birinde de az daha golü buluyordu ki Harun’un çabası ve bence doğru bir “VAR” uygulamasıyla tabela değişmedi.

Ancak gol değeri kazanmayan bu pozisyon, Konyaspor’u daha fazla adamla, daha iştahlı ve daha hızlı hücum etmeye sevk etti.

İşte bu hücumlardan birinde aradığı fırsatı Fenerbahçe’nin saatli bombası Jailson’un sektirdiği bir topta buldu ve öne geçmeyi başardı.

Bu skor ilk yarının skorunu tayin ederken, Fenerbahçe’nin şut istatistiğinde hâlâ koskocaman bir “sıfır” sayısı yazıyordu.

***

İkinci yarıya Fenerbahçe biraz daha istekli başladı. Mutlak bir baskıdan söz edemesek de ilk yarıya kıyasla cılız da olsa bir iki şut izleyebildik, ilk 20 dakikalık dilimde. Ancak zaten hiç güven vermeyen savunmanın daha önde oynaması Konyaspor’u da ikinci gole yakın hale getirmişti.

İşte tam bu dakikalarda kırmızı kartlar arka arkaya geldi. Hüseyin Göçek ilk yarıda Selim Ay’a çıkaramadığı ikinci sarıyı önce Skubiç’e 10 dakika sonra da Ömer Ali Şahiner’e çıkarmakta tereddüt etmedi.

Açıkçası birçok takım için bulunmaz bir fırsattır rakibin 9 kişi kalması; ancak söz konusu Fenerbahçe olunca bu bile dezavantaja dönüşebiliyor. 9 kişiyle ceza sahasına iyice gömülen Konyaspor karşısında Fenerbahçe bırakın pozisyon üretmeyi ceza sahasına top sokmakta bile zorlandı.

Futbolda hedefinizin olması, önemli bir itici güçtür. Hedefi kalmayan bir takım, elbette oyun azmi ve isteğini de belli ölçüde kaybeder. Ancak Fenerbahçe’nin bu durumunu sadece hedefsiz kalmakla açıklarsak yanlış olur. Koronavirüs nasıl dünya coğrafyasına sirayet etmişse Fenerbahçe’nin ruhu da ölümcül bir virüsün pençesinde kıvranıyor maalesef. Ruhsuzluğun kalitesizlikle birleşmesiyle de ortaya böyle utanç verici sonuçların çıkması kaçınılmaz hale geliyor.

Daha da utanç vericisi ise artık ligde alttaki ve üstteki her takımın artık Fenerbahçe maçlarını iple çekiyor olması.