Milli Eğitim Bakanlığı, 2017-2023 yıllarını kapsayan, “Öğretmen Strateji Belgesi” hazırlamış. Resmi Gazete’de yayımlandı.

Konunun uzmanları inceliyor. Ben de maddeleri tek tek inceleme ve ilgili maddelerden ne murat ediliyor, kavramaya çalıştım.

Mesele şu ki, bakanlık hala eğitimdeki ana sorunun öğretmen yetiştirmede olduğunu sanıyor. Tamam, yok değil, öğretmen yetiştirmede, kalitede problem var ama bilinen o ki, ana mesele bu değil. Böyle bir strateji programı hazırlarken, öğretmen, eğitim, öğrenci, veli, fiziki mekân, imkânlar… Bunlarla ilgili ne tür bir inceleme/kamuoyu yoklaması yapıldığını, konunun uzmanı kimlerle görüştüklerini, kimlerin fikirlerini aldıklarını ya da alıp almadıklarını bilmiyoruz. Bu konuyla ilgili bir açıklama yok. En azından öğretmenler üzerinde bununla ilgili herhangi bir çalışma yapılmadığını biliyoruz. Olsa, haberimiz olurdu.

İncelediğim ve gördüğüm kadarıyla maddeler içinde bir defa öğretmenlerin özlük hakları ile ilgili en ufak bir ibare yok. Şu anda, devlet memurları içinde en düşük maaş alan kesim, öğretmenler. 25 yılı dolduran bir öğretmenin maaşı hala ne polis, ne astsubay, ne imam, ne de maliyeci düzeyinde; hepsinin de altında. 24 Kasım’larda televizyonlarda, “Tüm kesimleri yetiştiren öğretmenlerdir, ellerinden öpüyoruz” diye ahkâm kesmek kolay. Aynı öğretmen geçim sıkıntısı çekiyorsa, ne yapsın kuru gürültüyü. İcraat lazım. Ülkenin gelişmişliğinden, iddia edilen zenginliğinden yeteri kadar pay alamıyorsa, ekonomik sorunlarla eziliyorsa, çarşıda pazarda içeceği bir bardak çayın hesabını yapmak zorunda kalıyorsa, ne yapsın kuru lafları. Sonuçta, geçim korkusundan dolayı kimse büyükşehirlerde çalışmak istemiyor. Bu da ister istemez eğitimde bir kalitesizliğe neden olmuyor mu? Bu konu neden “Öğretmen Yetiştireme Stratejisi” içinde yer almıyor. Çünkü, pansuman tedbirlerle oyalanmak işlerine geliyor.

Bir başka ve belki de en önemli konu, öğrenci kalitesizliğidir. Bu bence, öğretmen yetiştirmeden daha önemli ve çözülmesi aciliyet isteyen daha önde bir konu. Hazır olmadan, alt yapı oluşturulmadan geçilen öğrenci merkezli eğitim, öğrencilerin haddinden fazla şımarmasına, derslere, öğretmenlere ve eğitime kayıtsız kalmasına neden oldu. Öğrencilerin şu anki halleri, toplumda infial boyutuna geldi nerdeyse. Okullarda asayişsizlik de arttı, ahlak dışı ilişkiler de. Öğretmenlere saygısızlık da arttı, kendilerine saygısızlık da. Toplum kurallarını hiçe sayan, sadece kendi isteklerini önceleyen bir gençlik var karşımızda. Derslere, öğretmenlere karşı vurdumduymazlık had safhada. Yetmiyormuş gibi, eğitim-öğretim dibe vurdu. Zayıf not ya da sınıfta kalmak öğrencinin umurunda değil. Gülerek, alaycı bir ifade ile karşılıyorlar acı durumu. Bence, çözülmesi gereken en acil sorunlardan biri de bu. Diğerleri, kanaatimce sadece pansuman tedbirler.

Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen vekillerde sıkıntı yok mu? Adalet Bakanlığı’na avukat, Sağlık Bakanlığı’na doktor, İçişleri Bakanlığı’na emniyetçi, hukukçu, Bayındırlık Bakanlığı’na mühendis, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ziraatçı veya veteriner getirilmesine gayret edilirken, her nedense milli eğitim bakanı öğretmen hariç, her meslekten vekil oluyor. E öyle olunca da, eğitimi bürokratlara bırakıp, kendileri bir kenara çekiliyor, sadece medyaya şirin gözüküyorlar, hepsi bu. Meselenin özü kaçıyor.

Cumhurbaşkanımız konuşmalarının çoğunda kültür ve eğitime vurgu yapıyor. Ve bu iki alandaki başarısızlığı gündeme getiriyor sürekli. Buna rağmen yine pansuman tedbirler gündeme geliyor, getiriliyor. Kanaatim o ki, bu strateji belgesi de yine bir kaç sene geçmeden çöpe atılacak, yeni bakanla, yeni stratejilere doğru koşacağız. Hüseyin Çelik zamanında uzman öğretmenlik konusu gündeme getirilmiş ve o dönem uygulanmıştı. Sonraki bakanlar bu işi rafa kaldırdılar. Ardından, verilen sözler ve hala mağdur edilen binlerce öğretmen…