Yazımın konusu “İllüzyonun Tarihi” değil elbette; ama bu durum illüzyonun bir tarihi olmadığı anlamına gelmiyor…

Kutsal kitaplara girecek kadar önemli ve çok kadim bir yere sahiptir illüzyon; hatta Kur’anı- Kerim’de Hz. Musa’ya verilen ve yere attığında yılana dönüşen âsanın sebebi de -mucize olarak- illüzyonistlerin bu dönemde oldukça üne kavuşmuş olmalarıdır…

Temel olarak el çabukluğu marifetiyle bir yanılsama oluşturup, olmayan bir şeyi “var gibi” gösterme çabası üzerine kurulu bir gösteriden bahsediyoruz…

Fakat son günlerde CHP’li yöneticilerin hatta muhalefetin ve hatta kadın haklarının şiddeti savunucularının, kadına şiddeti kendine -güya- ilke edinmişlerin, hep birlikte illüzyon gösterisine yeni bir boyut kazandırdığı garip, acınası bir durumla karşı karşıyayız…

Ben bu durumu “tersine bir illüzyon” olarak tanımlıyorum; olmayanı “var gibi” göstermek elbette bir maharet ve bunu yapanlar da alkışını alıyor zaten gösterisinde…

Fakat çok daha büyük bir maharet, “gerçekte var” olanı “yok gibi” göstermek olsa gerekir…

CHP ve yukarıda saydığım yapılar işte bu zor olanı seçtiler ve gerçeğe karşı bir “susma savaşı” açtılar…

Çok zor hatta imkânsız olanı seçtiler de diyebiliriz; gerçek, girdiği hangi mücadeleden yenik çıkmıştır ki…

Eğer bu suskunluk ya da uyuma taklidi yapılmamış olsaydı bugün bizler, CHP ya da diğer yapıları, kurumsal olarak hiçbir şekilde konuşuyor olmayacaktık; “en azından ben bu yazıyı yazmayacaktım” diyerek kendi adıma olanı ifade etmiş olayım…

İşte o zaman bütün bu hadiseler, yanlarında hiçbir destekçi bulamayan mütecaviz şahısların “bireysel suçu” olarak kalacak ve bu kişiler de ademe mahkum edişmiş olarak yargılanacaklardı…

Evet, yine mahkemelerde yargılanacak olanlar elbette bu mütecaviz şahıslardır; lakin bu tablodaki suskunluk, toplum tarafından “bir taraf belirtme” olarak algılandığı için susanlar ya da uyuma taklidi yapanlar da kendilerini “vicdan yargıcı”nın önüne atmış oldular…

Keşke ne kendilerine ne de kurumlarına bunu reva görmeselerdi; nihayetinde ne bir ömür ne de uğruna bir ömür adanan hiçbir şey, bir ahlaksızlığa feda edilemez/edilmemeli…

İşin başka bir garip yanı da şu: Ben ve benim gibi düşünenler CHP’yi ve diğer kurumsal yapıları bütün “genelleyici itham”lardan kurtarmak adına, “İtiraf edin ve kurtulun”a davet ederken, onların hâlâ ve sanki bile isteye bir genellemede kalmayı seçiyor olmalarıdır…

Özelikle siyasetçilerin, önüne çıkmaktan çekinmesi gereken en yüksek yargıç, “vicdan yargıcı” olmalı…

Nihayetinde bu yargıç “sandıkla” kararını veriyor…

Ya baş tacı ediyor ya da tarihin tozlu raflarına gönderiyor…

“Tersine illüzyon” hakikatin karakterine tamamen zıt olduğu için buna asla teşebbüs edilmemeliydi, kanaatimce…  

Hatta ön almak adına, ilk duyulan vakıada harekete geçilmeliydi…

Bu yapılmadığı için her gün yeni bir vakıa ile sarsılan bir itibar da olmayacaktı…

Hâlâ vakit varken ve giderek artan hadiselerle kurumsal itibarı zedelememek adına CHP’nin gerekeni yapması gerekir…

Yaşananları asla ne kendisine ne de temsil ettiği kuruma reva görmeyen CHP’lilerin, bu “tersine illüzyon”u mutlaka bozması gerekir…

Ben onların vicdanının daha fazla susma taklidi yapabileceğini de sanmıyorum…

Zira kim, emeklerinin bir ahlaksız yüzünden heba olmasına rıza gösterebilir ki…

Ve yine kim, yapmadığı bir ahlaksızlığa susarak ortak kalmak isteyebilir ki…

Bütün kötülüklere rağmen vicdanlar da, hakikatler de görevinin başındadır; bu da böylece bilinsin istedim…

Gelecek adına bundan daha umut verici ne olabilir ki; üstelik en yüce garantörün desteğini de almışlarken…