İnsan yaşamı boyunca sürekli olarak bir başkasına ve kendisini ait hissedeceği bir aileye ve sosyal yapıya gereksinim duyar. Yalnız kalınca duygularını ifade edemez, sosyalleşemez, kendini ifade edemez, aidiyet ve bağlılık duygularını doyuramaz. Böylece zamanla ruh sağlığı zedelenebilir.

Kadim medeniyetimiz, toplumsallaşmanın ve insanın ailesinden başlayarak bir sosyal yapı içinde yaşamasının önemini vurgulamaktadır. Sosyal kontrol mekanizmaları aracılığıyla toplumsal bağların güçlü olmasını sağlayacak önlemleri ve kolaylaştırıcı faktörleri devreye sokmaktadır. Bizim toplumumuzda birey, ailesine, milletine ve devletine karşı sorumludur. Bu noktada Batı medeniyetinin önerdiği bireysellik ve bağımsızlık aslında bizim kolektif psikolojik doğamızla öyle ya da böyle örtüşmemektedir.

Biz başkasının sıkıntılarını önemser, akrabalarımızla ilişkileri güçlü tutmaya çalışırız. Anne babamıza hürmet ederiz, komşumuz açken tok yatmayız, her hafta Cuma namazında toplanır birbirimizin ve içinde yaşadığımız mahallenin sorunlarından haberdar oluruz. Evlenenleri düğünlerinde yalnız bırakmayız, vefat eden yakınlarımıza ve komşularımıza bu dertli günlerinde destek oluruz. Sokakta birbirimizle karşılaşınca selam verir, hal-hatır sorarız.

Aslında bireyselleşmenin giderek artması sonucunda toplumsal olarak yalnızlaşmaya başladık. Bireyselleşip, özgürleştikçe toplumdan uzaklaştık ve özgürlüğün bedelini yalnızlaşarak ödedik. Yalnızlık bizi daha fazla kaygılı, depresif ve melankolik hale getirdi. Akraba ve komşularımızda bulamadığımız daha doğrusu aramadığımız yakınlık ve ilgiyi, psikolog ve terapistlerde bulmaya çalıştık.

Dinimiz bizlere sosyal yapıda da bir konfor sağlamaktadır. Müslümanın Müslüman üzerindeki beş hakkı adeta bir anti-depresan işlevi görmektedir. Peygamber efendimiz bir Hadisi Şeriflerinde bu görevleri şöyle belirlemiştir;

Selam vermek ve verilen selâmı almak,Ölünce cenazesine ka­tılmak,Davete (bir mazereti yoksa) icabet etmek,Aksırana “Yerhamükellah” (Allah sana merhamet etsin) demek,Hastalandığı zaman zi­yaret etmek.

Günlük yaşamımızda basit gibi görünen bu davranışlar, insanlar arasında sa­mimiyet, sevgi ve kardeşlik duygularını artırmaktadır. Böylece paranoya ve şüpheciliği azaltarak insanlar arasında güveni tesis eder. Bugün en fazla ihtiyaç duyduğumuz şey bu sosyal güven ve bağlılık hissidir. Ayrıca bir mümin, kendisi için istemediğini din kardeşi için de istemez ve yapmaz. Peygamber Efen­dimiz şöyle buyurmuştur; “Sizden bi­riniz, kendisi için sevdiği şeyi (mümin) kardeşi için de sevinceye kadar olgun mümin olamaz.”

Tebessümün bile bir sadaka olarak görüldüğü, insanların yanı sıra hayvanların da huzur ve emniyetinin önemsendiği bir insanlık öneren bir medeniyetimiz var. Şimdi bizlere düşen bu medeniyetimizi yeniden canlandırmak, tarih ve kültürümüzdeki psiko-sosyal dinamikleri harekete geçirmek ve hem ilim ve fende hem de sosyal ve beşeri alanlarda tüm gücümüzle en iyi ve faydalıya ulaşmak için çabalamak. Yalnızlık Allaha mahsustur, bağımsızlık her ne kadar günümüzde önerilse de, sağlıklı insan; aile ve milletiyle bütün olandır. Bağlı olalım ama bağımlı olmayalım.

Selametle…