Çamurlu ayakkabıdan tuvalet kâğıdına: Korona… 

Virüslü günlerden geçerken Türkiye’nin eski ‘güzel’ günleri geldi aklıma…

Ne kadar da Beyaz günlerdi.

Hâlâ dizilerimizde kısmen de olsa örneklerini görmeye devam ettiğimiz modern örnekler konulurdu bolca önümüze, çağdaşlık adına…

Dışarıda tuvaletinden kanalizasyonuna her türlü pisliğe bastıktan sonra aynı ayakkabılarla evlerine girip bunu modernlik diye pazarlardı Beyazlarımız.

Kapıda ayakkabılarını çıkaran, günde beş vakit abdest alan Anadolu insanına tepeden bakar, makarnacı köylülükle garibanlıkla yaftalardı.

Hatta o ‘güzel beyaz günler’de beyazların güzide temsilcilerinden Özkök içindeki bembeyaz zift ve katranı dökmekten çekinmemişti köşesinde…

Özkök “Acaba köylerden ve varoşlardan gelen bir “garibanizm ihtilali mi” yaşıyoruz. Acaba bu ihtilal “Beyaz Türklerin tasfiyesi sürecini mi başlattı?” diye yazmıştı 2006’da…

Durmuş Yılmaz’ın Merkez Bankası Başkanlığı’na atandığı günlerde eşikte çıkarılmış ve içeriye ayakkabısız girilmiş evini görünce…

O fotoğrafı çeken dönemin Akşam Gazetesi’nin muhabirleri Deniz Güçer ve Ümit Turpçu’ya o fotoğraf için ödül bile verilmişti.

Aynı Özkök, görevi süresince faiz lobisini üzmeyen Yılmaz ve eşinden ne hikmetse özür dileme gereği de duymuştu:

“Geriye gidip evinin önüne dizilmiş ayakkabılara, eşinin başındaki örtüye bakıp neler düşünmüş, neler yazmışız diye bakıyorum. … Sırf o ayakkabılara bakıp, o evin sakinleri hakkında ne saçma sapan şeyler düşündüğünüzü, ne ağır önyargılara vardığınızı hatırlıyorsunuz. Tabii ki utanıyorsunuz… Hem kendinizden hem de temsil ettiğinizi sandığınız o zihniyetten…”

Korona, işte o beyaz günlerde Özkök’ün ve bar arkadaşlarının köylülük olarak takdim ettiği eve ayakkabıyla girmemenin aslında medeniliğin tam da kendisi olduğunu bir kez daha gösterdi herkese…

Bizim Beyazlar, öykündükleri Avrupalıların tuvalet kâğıdı kuyruklarındaki kepaze hallerini görünce ne hissettiler çok merak ediyorum.

yüzyılda taharet almayı bilmeyen Avrupa’yı bize bir gibi takdim etmeye hala devam etmelerine bakarak pek de ders aldıkları söylenemez.

Ancak ne yazık ki; poposunu yıkamayı bilmeyen Avrupalının ve onlara öykünen Beyazlarımızın Koronalı memleketlerden gelip salına salına ortalıkta gezerek başımıza bela ettiği virüs musibetiyle, şimdi bütün bir ülke olarak başa çıkmaya çalışıyoruz.

Korona sadece insani ilişkilerimizi konforumuzu değil aynı zamanda ülkenin geleceğini, enerjisini ve birikimini de sömürüyor.

Tüm bunlar olurken böylesine kritik bir dönemde dahi Türkiye’ye çelmeye takmaya çalışan bir anlayışla mücadeleye de devam ediyoruz.

Bir yandan Korona ile mücadeleyi zaafa uğratıyor, diğer yandan popolarındaki necaseti Türkiye’ye bulaştırabilmek adına Çin’den Küba’ya övmedikleri ülke kalmıyor.

Türkiye kendilerine TC vatandaşı diyen bu kişilerle mi geleceğe bakacak, büyük devlet olacak?

“Evvel refik, badel tarik” yani önce yoldaş sonra yol demiş büyükler…

Bu sadece ülke için değil her bir insan için de bir ölçü.

Musibetler, imtihanlar ve zorluklar yolun da yoldaşın da çürüğünü çarığını orta yere seriyor.

Yeter ki ders almasını bilelim.