Belçika’dan yeğenim Yasin geldi izne. İyi çocuktur, keşke tanıma fırsatınız olsa.

Doğma büyüme “Belçikalı” olan Yasin (bu arada, 20’li yaşlarının başında), eğitim sistemlerimiz farklı olduğu için, Türkiye’deki “dershaneler”in ne olduğunu, ne işe yaradığını filan sordu. Kabaca anlattım.

Kendisi de az çok biliyormuş zaten, “Türkiye’de olan biteni mümkün mertebe Türk basınından takip etmeye çalışıyorum” dedi.

Şunu da dedi: “Türkiye’de dershane tartışmasının yaşandığı günlerde, Belçika basını meseleyi ‘Tayyip Erdoğan, çocuklar okumasın diye okulları kapatıyor’ şeklinde yansıttı.”

100 yıllık tarihten bahsetmiyoruz ha, hepi topu 3-4 yıllık bir hikaye. 3-4 yıl önce de çok uluslu televizyonlar, internete bağlanan cep telefonları, Twitter’ı, Facebook’u filan… hepsi vardı. Tüm bu iletişim imkanlarına rağmen (burası önemli: rağmen) tezvirata, tezvirattaki cürete bakar mısınız?

Peki baktıktan sonra hala “Türkiye kendini Batı kamuoyuna tam olarak anlatamıyor. Bir şeyler yapmamız lazım” diye ısrar eder misiniz? Tüm ısrarlar, tüm çabalar, ortaya konmuş, konacak tüm ürünlerden sonra Batı’nın bu tavrına devam etmeyeceğine garanti verir misiniz?

Her gür bir bakanla, 10 gazeteciyle, her yıl 10 romanla, 10 filmle Türkiye’de olan biteni Batı’ya anlatsak, Batı, “Ha, biz bunları bilmiyorduk. Ey ahali, Türkiye’de işin aslı şöyleymiş, Tayyip Erdoğan aslında şöyle iyi bir insan, böyle iyi bir lidermiş” filan diyecek; öyle mi?

Değilse bırakalım artık şu sızlanmaları.