Dile pelesenk olmuş galatlar vardır, durmadan tekrarlanır. Ne söyleyen bilir ne söylediğini ne de dinleyen. Bir hay-huy’dur gider. Onlardan biri de “evrensel sanat”tır.

Fabrikasyon hayat tarzına geçişimizi görsel ve işitsel nesnelerle sergileyen bir galeriyi gezerken rastladım bu galatın bir örneğine. Ekranda dahi çocuk(!) Bedri Baykam kendisine sorulmuş bir soruyu cevaplandırıyordu. Evrensel sanatı anlatıyordu ressamımız. Ben de yapabilirim diyordu. Size benzeyebilirim. Sizin gibi evrensel sanat yapabilirim diyordu.

Çok güldüm izlerken. Bir yandan da düşündüm. ‘Kafa kemiklerimi eritene dek’ şairin dediği gibi. Bana göre ekranda müstemleke psikolojisini karakter edinmiş bir çocuk vardı. Ne dediği hakkında hiçbir fikri olmayan bir çocuk. Zikrinin ardında kendine ait fikri olmayan bir çocuk.

Bunu söyleyen ne ilk kişi oydu ne de söyleyecek son kişi. O röportaj üzerinden yıllar geçmiş olmasına karşın aynı teraneler bugün de tekrarlanıyor. Hatta hararetle savunuluyor.

O vakit soralım. Nedir bu evrensel sanat?

Mimaride “uluslararası üslup” denilen bir şey vardır -‘Şey’ diyorum çünkü benim için ‘şey’den öte bir anlamı yok. “Uluslararası üslup”la kastedilen, işlevin biçimin önüne geçtiği ve eserlerin barok, rokoko ya da klasik dilin süslerinden arındırıldığı modern mimaridir. Ben diyeyim rezidanslardan oluşan gökdelenler buna dahildir, siz deyin içinde oturduğunuz dairelerin bulunduğu apartmanlar. Dünyanın neresine giderseniz gidin karşılaşacağınız benzer binalar üzerinden bir yargıya varırsanız doğruymuş gibi gelecek bu kabul sizi yanıltmasın. Neden? Çünkü ortada uluslar diye bir şey yok. Uluslar ya da medeniyetler arası bir durum yok. Batı diye bir hastalık var ortada. Bir de onun dünyaya pazarladığı hastalıklar. İşte ‘evrensel sanat’ böyle bir şey.

Evrensel sanat Amerika’da ya da Fransa’da üretilen sanat bu anlayışa göre. Montparnasse’de bir atölyeniz varsa evrensel sanat icra ediyorsunuz (kabaca söylersek.) Ya da Montparnasse’de üretilene göre sanat yapıyorsanız ‘evrensel sanata’ oynuyorsunuz. Aksi takdirde evrensel değilsiniz. Evrensel değilseniz de bir hiçsiniz. Aslında bu anlayış ne Fransa’daki kabuldür ne de New York’taki. Bu, tam anlamıyla aşağılık kompleksinin doğurduğu bir şarlatanlıktır. Ve Batı’dan çok Batıcılarda bulunur -Ezeli ve ebedi mağluplarda.

O zaman nedir sanat? Ya da evrensel sanat diye bir şey var mıdır? Neye göre sanat yapacağız?

Cevap basit!

Kendinize göre.

Sanat size ait olan şeyden doğarsa sanattır. Orijinaldir. Kayda ve dokunmaya değerdir. Okunacak bir hikayesi vardır. Yerli bir hikayesi. Acıları, umutları. Geçmişi vardır. Dolayısıyla geleceği. Kökü olduğu için dalları vardır o sanatın. Göğe doğru uzanan dalları. Meyve veren çiçekleri. Güzü, baharı, yağmuru. Her anında senden bir parça vardır. Ait olduğun dünyanın tınısından bir parça. Bazen esrik bir çığlık gibi çağıldayan, bazen de inleyen kamış gibi nağmeler üreten bir sesi vardır.

Bunlar varsa sanat vardır. Bunlar varsa sen varsındır. Bunlar yoksa ortada ne vardır? Senin olmadığın bir sanat mı? Kendi hikayeni bulamadığın bir şey nasıl sanat olabilir? Nasıl senin sanatın olabilir? Kalbine dokunmayan bir şeyle nasıl başkalarının kalbine dokunabilirsin? Nasıl evrensele uzanabilirsin? Mesela Rönesans’ı yaşamadan, sonrasında akademinin katı kuralları altında inim inim inleyerek resim yapmadan nasıl Kübik resimler yapabilirsin? Baudelaire’nin bunalımından, Van Gogh’un çılgınlığından beslenmeden nasıl kavramsal sanata uzanabilirsin? Onların yaptığını yaparak mı? Güldürme beni. Onların çağında olsaydın onları taklit ederek ya da onlardan çalarak yapacağın şeyler anlamlı, hatta sanat bile olabilirdi. Ama bugün değil. Yarın da değil. Kılcal damarlarındaki kandan beslenmeyen hiçbir eser senin sanatın değil.

Tekrar soruyorum sana.

Senin olmayan şey nasıl evrensel olabilir?

Ben cevap vereyim.

Olmaz! Olamaz! Çünkü bir şeyin evrenselliğini doğuran yerelliğinin gücüdür. Yerelliği nisbetinde evrensele yolu vardır. Picasso evrenselse bu yüzden evrenseldir. İspanya-Fransa ortaklığından dolayı evrenseldir. Van Gogh evrenselse Flaman olduğundan evrenseldir. Kurosawa Japan olduğu için. Tarkovsky ‘Büyük Rus Ruhundan’ beslendiği için. Hepsi ait oldukları milletlerin hikayelerini eserlerine derinlemesine geçirdikleri için. Kaosundan kozmozuna anılarını deşip deşifre ettikleri için. Ya da daha güzel bir dünya değil, daha güzel bir Fransa, daha güzel bir Rusya, daha güzel bir Japonya düşledikleri için. Çünkü bilirler, Japonya güzelse dünya güzeldir. Flemenkler mutluysa dünya mutludur. Ruslar huzurluysa dünyada da huzur vardır. Her büyük ruh kendi hikayesinin hakkını verdiği için büyük olmuştur. Beni düşündüğü için değil. Siz zannediyor musunuz, Picasso Guernica’yı yaparken bizi ya da bir şehrimizin bombalanışını dikkate aldı? Çektiğimiz acıları da anlatmak için girişti tuvale?

Hayır. Durum hiç öyle değil. Picasso çocukluk anılarının bombalanışını yansıttı Guernica’yla tuvale. Tarkovsky Bolşevik rejimin boşalttığı ruhların yaşadığı kırılmayı anlatmak için geçti kameranın arkasına. Van Gogh yaşadığı ontolojik güvensizlik bunalımını atmak için gitti tarlalara, seyretti kargaları.

Bugün İran sineması diye bir şey varsa, sinematografisini Acem milletinin refleksleri üzerine kurmasındandır. Kendi hikayelerini anlatmalarındandır. Yoksa nasıl dokunabilirdi “Cennetin Çocukları” kalbimize? Bir İranlının kalbinde onaylanmayan bir an, nasıl referans olurdu bizim kalbimize?

Yani evrensel sanat diye bir şey yoktur. Yerelden evrensele uzanan çizgide yolculuk yapan sanat vardır. Kendine döndükçe, hatta indikçe derinlere, sondajı vurdukça köküne köküne ortaya çıkan, çıkmak ne kelime, fışkıran sanat vardır. Mevlana’ya gittikçe, Yunus’un kapısında dilendikçe, Sinan’dan af dileyip hacet kapısından içeri girdikçe sanat vardır senin için. Türk çadırlarından Şaman davullarına vurdukça sanat ses verecektir sana.

Yoksa bekleme evrensel sanatı. O sana hiç gelmeyecek. Sen onu ayağına getirmedikçe ve ayağına gelecek kadar kendinle dolu olmadıkça o sana gelmeyecek. Bu yüzden bireyselleş. Önce kendin ol. Ben demeyi öğren. Egona hiç bulaşmadan ben demeyi öğren. O vakit bütün dünya biz diyecektir.

Çünkü biriz biz. Birlikteyiz hepimiz.

Baki selamlar.

Not: Cumartesi günkü saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı olanlara şifa, geride kalanlara da sabır diliyorum.