Bu kaçıncı veda yazısı, inanın hatırlamıyorum.

Yazarlık serüvenimde, bu işin tabiatı gereği, defalarca “merhaba” ve “elveda” yazısı yazdım. Bu da onlardan birisi kuşkusuz ama çok farklı.

Çok farklı zira Diriliş Postası, kuruluşundan itibaren içinde olduğum, her gününe, biraz uzaktan da olsa tanıklık ettiğim, bu noktaya ulaşmasına, ‘karınca kadarınca’ katkı verdiğim ve hepsinden önemlisi okuyucularımızla aynı ailenin fertleri olma hissini iliklerime kadar hissettiğim bir gazete oldu.

Sıra dışı ve özgün bir gazete vasfıyla matbuat tarihine geçeceğinden hiç şüphe duymadığım Diriliş Postası, burada sayamayacağım kadar çok “ilklere” imza atan bir gazete oldu.

Birçok yayım yönetmeninin hayalini kurduğu ve fakat tatbikine cesaret edemediği bir üslup, tarz ve yayım politikası, hâkim oldu bu gazetede.

Bütün bunların müsebbibi, şüphesiz ki, Diriliş Postası’nın kurucu yayım yönetmeni aziz ve sevgili dostum Hakan Albayrak’tı.

Bizim burada olmamızın sebebi de o…

Diriliş Postası vesilesiyle, başta Genel Müdürümüz Orhan Pekçetin olmak üzere çok güzel insanlar tanıdım. Editörümüz Mehtap Güneş ve görsel yönetmenimiz Emrah Koca, bir avuç kahramanla birlikte, inanılmaz derecede önemli işlerin altına imza attılar bu zaman zarfında.

Onlar, bundan sonrasında, tek başına 10 kişilik bir ekip gibi çalışan sevgili Erem Şentürk komutasında güzel işler çıkarmaya devam edecekler, Allah’ın izniyle…

Şimdi diyeceksiniz ki, “madem çok güzel, niye yoksun?”

Güzel soru aslında.

Şunun için…

Yazarlık, benim açımdan bir iş olmaktan ziyade inandığım değerlerin yansıtılmasında kullandığım bir araç sadece. Hatta buna vazife bile diyebiliriz.

Benim, “pazarlığa” katiyen yer bulunmayan vazife telakkimde, “yol arkadaşlığı” diye bir kavram vardır ve bu, maddi değerlerin çok üzerinde bir anlama sahiptir…

Kısa bir süre önce milletvekili adayı idim, malum.

O süreçte, “milletvekilliğin garanti ama Diriliş Postası’nda yazmayacaksın denseydi, tercihim kesinlikle gazetem olurdu” diye deklere etmiştim, hatırlarsanız.

Bu, yukarıda bahsini ettiğim “yol arkadaşlığı” olgusuna yüklediğim anlamla ilgili bir yaklaşım elbette.

Şimdi de öyle işte.

Hakan Albayrak benim yol arkadaşım ve gerisinin bir önemi yok.

Bilebildiğim kadarıyla gazeteye yazarak katkı veren arkadaşlar da aynı saikla benzer bir karar almış… Hepsini huzurlarınızda selamlıyorum.

Bunun gazete patronajıyla bir ilgisi yok görüldüğü üzere.

Yalnız şu var…

Gazetede yaşanan bu ayrılık üzerinden, bu memleket için, bu halk için, bu ümmet için ve dahi mazlum halklar için verdiği destansı mücadele nedeniyle ‘Reis’ diye hitap ettiğimiz Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Başbakan Davutoğlu ve AK Parti’yi hedef alan sözde muhaliflere, bu kapıdan ekmek çıkmayacağını özellikle hatırlatmak isterim.

Hani, nasıl derler; “Başka kapıya!…”

Bunların, birtakım türedi “çığırtkanları” gerekçe göstererek, davamızı hedef almalarına müsaade etmeyiz elbet… Bizi, umduğunu bulamadığı için cephe değiştiren yahut karşı tarafın iltifatını hayatının anlamı haline getiren işbirlikçi tıynetli ve zavallı kifayetsiz muhterislerle karıştırmalarına da izin vermeyiz!..

Bundan ötürü yapacakları “ucuz” değerlendirmeler de, amiyane tabirle; “vız gelir, tırıs gider…”

Ve evet!

Nerede ve nasıl olur bilmiyorum ama tekrar görüşmek umuduyla, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.

Hakkınızı helal edin.

Allah’a ısmarladık…