Türkiye’de “Yemen meselesi” üzerinden bir mezhep algısıyla oluşturulmaya çalışılan hava, mevzunun tam olarak idrakine ne yazık ki izin vermiyor. Konuyu anlamak için kimin hangi noktada durduğuna iyi bakmak gerekir.

Öncelikle bölgede yaşanan, Acem ve Arap milliyetçilikleri kavgası, zannettirilmeye çalışılanın aksine tam anlamıyla mezhep kavgasına dönüşmüş değil.

Husilerin hepsini, Zeydilik üzerinden “Şia’nın Yemen’deki kolu” olarak ilan etmek ve bütün Yemen Şia’sının bu şekilde davrandığını ifade etmek hiç de gerçekçi değil. Unutmayalım ki, Husiler bir aşiret.

Husiler burada İran’ın bir ileri karakol görevini görmekte ve Aden’e yürüyerek aslında İran adına sahada oyunu değiştirmeye çalışmaktadır.

Burada İran’ın yaptıklarını ilkesel olarak anlatması zor. Eğer mesele azınlığın çoğunluğu yönetmesiyse bu Yemen ölçeğinde İran tarafından anlatılamaz ve buradan politika oluşturulamaz. Eğer bu politika doğru derseniz Bahreyn’de savunacağınız bir şey kalmaz. Eğer İran’ın Bahreyn politikası doğruysa, Suriye ve Yemen politikasını; hatta Irak politikasını nereye koyacağız? Bu bakımdan İran Yemen’de ilkesel davranmaktan ziyade mezhebi ve politik bir yaklaşım içindedir ve bunun kabul edilemez olduğunun da bilmesi gerekir.

Yemen’de İran’ın oluşturduğu tutarsız politikanın bir benzeri ne yazık ki Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri tarafından da sergileniyor. Suudi yönetimin politikası ise, mezhepsel bir politikadan ziyade çıkarcı bir politika olarak karşımıza dikiliyor.

Yemen’de, İhvan Hareketi güçlenmesin diye Zeydileri desteklemekten çekinmeyen Suudiler, ehli sünnete karşı Şia’yı desteklemekten çekinmedi; çünkü Abdullah Salih Suud’un çıkarlarını koruyordu.

“Büyük şeytan” olarak İhvan’ı, küçük şeytan olarak “İran”ı hedefe koyan Suudi Arabistan, Yemen’de küçük şeytanı büyüğüne karşı desteklediğini açık açık ifade ediyordu. Bugün ise bu politikasını korumakla birlikte Aden üzerinden çıkarları zedelenmeye başlayınca küçük şeytanın yaramazlıklarını dize getirmek için hava saldırılarına başladı.

Suudi Arabistan ve Arap ülkelerinin çıkarları Aden Körfezi üzerinden zedelenmemiş, ticaretleri ve petrolleri tehlikeye girmemiş olsaydı, emin olun kimse kılını bile kıpırdatmayacaktı.

Şimdi Arap ülkeleri ve Suudi Arabistan’a şunu söylemek gerekmez mi: Suriye’de bunca kan ve gözyaşı varken, siz Yemen’e yaptığınızın onda birini yaptınız mı? Hayır!

Yemen başta olmak üzere İslam coğrafyalarının hiçbirine yabancı müdahaleyi doğru görenlerden değilim. Mesele zaten gerek Acem milliyetçiliği gerekse Arap milliyetçiliği üzerinden bölgenin müdahaleye açık hale getirilmesidir.

Tıkrit’te Şii’ye istihbarat vererek Sünni’yi bombalatan bir Batı’nın, Yemen’de Sünni’ye istihbarat vererek Şii’yi bombalatmasını alkışlamamızı kimse bizden beklemesin.

Müslümanlara düşen; ilkeli tavır takınmak, adaletten ayrılmamak, kendi ülke, cemaat ve gruplarının çıkarlarını İslam milletinin önünde tutmamaktır. Tutunca Yemen oluyor, Irak oluyor, Suriye oluyor. Bize kan ve gözyaşı getirmekten başka bir şeye yaramıyor.