27 Mayıs 1960, Türkiye için bir kâbusun simgesi.

27 Mayıs, darbelerin anası…

Bir Başbakan’ı ve iki bakanı ipe götüren süreç…

Öyle bir süreç ki; pek çok utancı da beraberinde getirdi.

Darbeci zihniyet, darbeyi yıllarca bayram günü olarak kutladı.

27 Mayıs mağduru siyasilerin çocukları okullara alınmadı. Çocuklar alay konusu edildi. Aileler itibarsızlaştırıldı.

Halkın iradesini hiçe sayan, cumhurun başbakanını ipte sallandıranlar, halktan utanmayı bilmedi. Halkın zenginliğine ipotek koymaya, halkı sömürmeye, değerlerini hiçe saymaya devam ettiler.

Bir vesayetten bahsediyorum. “Halk seçsin günü geldiğinde darbeyle yine biz iktidarı ele geçiririz” diyen bir vesayet…

Bir grup asker-akademi-medya-sermaye ve siyaset adamlarından oluşan sürüngenler…

Yıllarca seçilmişe yukarıdan baktılar.

Yıllarca seçilmişlere tokat attılar.

Seçilmişler muktedir olamadı.

Tâ ki, vesayet odakları teker teker etkisizleştirilene kadar.

Vesayetin tahttan indirilmesiyle, halkımız muktedirlik tahtına oturmayı başardı.

Bu başarı darbelerle hesaplaşma sürecini doğurdu.

Önce 12 Eylül yargılandı.

Ardından 28 Şubat…

Ve 15 Temmuz…

EZAN ŞEHİDİ BAŞBAKAN’A OLAN BORCUMUZ

Gelelim 27 Mayıs’a…

27 Mayıs, yargıda dava konusu olmadı, zaman aşımından dolayı belki olamadı fakat yapılan hukuksuzluğu vurgulamak adına ülkemizin siyasi tarihi açısından ‘tarihi bir çıkış’ yapıldı.

Geçtiğimiz günlerde TBMM Başkanı Mustafa Şentop tarafından önemli bir adım atıldı.

Meclis’te oybirliğiyle kabul edilen Yassıada teklifi kapsamında; 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra, Yüksek Adalet Divanı’nın verdiği tüm kararlar hükümsüz hale getirilmiş oldu. Yassıada’da yargılananlara ya da varislerine tazminat hakkı doğdu.

Bu gelişmeyi darbenin mağdurlarına sordum.

27 Mayıs darbesinde dönemin İstanbul Emniyet Müdürü olan Faruk Oktay’ın oğlu Emre Oktay: “Babam Yassıada’da dört ay kaldı ve işkenceden öldü. Bu bir Türkiye meselesidir, demokrasi meselesidir. Meclis’te tüm partilerin darbeyi lanetlercesine konuşması beni çok mutlu etti. Kalkınmamızdaki en büyük engel darbelerdi. 15 Temmuz’a kadar geldi… 27 Mayıs’ta halk direnişi olamadı, medya olanakları müsait değildi. Gelinen aşamada 27 Mayıs ve Yüksek Adalet Divanı kanunen ‘keenlem yekûn’ yani yok addedildi. Mağdurlara tazminat hakkı doğdu. Esas konunun manevi tarafı çok yüksek. Hükümet olarak çok büyük bir iş yapıldı.

Yassıada’daki cinayetleri kim yaptırdı? ABD’ye kadar gidiyor, zamanın Cumhuriyet Halk Partisi’ne kadar gidiyor… Geldiğimiz nokta muazzam, ‘yetersiz’ demek insafsızlık olur. Allah razı olsun, muhakkak ki Cumhurbaşkanı’mızın onayıyla oluyor. Kendisine minnettarım. TBMM Başkanımız Mustafa Şentop’a minnettarım. Ben ömr-ü hayatımda bunu göreceğimi tahmin etmiyordum.”

“İLK ŞEHİT İÇİŞLERİ BAKANI NAMIK GEDİK’TİR”

27 Mayıs’ta 3. Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Celal Bayar’ın torunu Prof. Dr. Akile Gürsoy: “ Gelişmeler bugünkü siyasi iktidarın girişimiyle gerçekleşti. 1960’da Yassıada’ya gönderilenler, sözde “yargılananlar” beş yüz kişiden fazladır. Onlardan sadece ikisi hayatta. Hepsi vefat etti ve 60 yıl hukuksuzluk içinde yaşadılar. Esasen kanun, onarmak amacıyla yola çıkılmış görünüyor, memnuniyet verici bir durum. Genelde üç idam edilen kişi üzerinde duruluyor. Onlar bizim şehitlerimiz, Başbakan ve iki Bakan. Fakat aslında ilk şehit İçişleri Bakanı Namık Gedik’tir. Darbenin ikinci günü yüksekten atılıyor ve “intihar etti” deniyor. Darp edilmiş olduğundan vücudunu ailesine göstermiyorlar günlerce… Cenazeye kimsenin gelmesine izin vermiyorlar, üç-beş kişiyle gömülüyor. Eşi sadece ayak parmağını görebiliyor. Sadece sözde Yassıada yargılamasıyla idam edilenlere konsantre olunca, darbenin buldozer gibi toplumun üzerinden geçtiğinin anlamı, sınırlandırılmış oluyor.

27 Mayıs sonrası annem ve anneannem süreci metanetle karşılarken ve “bizim asker bir şey yapmaz” derken ikinci gün Namık Gedik’in ölüm haberi geldiğinde o zaman çok kanlı devam edeceğini anladılar ve ağladılar, ben çocuktum.

Şunu da belirtmek lazım; Yassıada’nın adı, olduğu gibi muhafaza edilmeliydi. Orası insanların öldüğü, işkence gördüğü ve “ah”ların olduğu bir mekan.

Marjinal küçük bir grup da olsa bunlar, demokrasi ve insan haklarını özümsemeden konuşmalarda bulunuyorlar, darbeyi destekleyici yorumlar yapıyorlar. Darbeyi desteklemiş olanlar o çizgiden çıkamıyor.”

YARIM KALANLAR…

Darbeyi körükleyen, darbeye ortak olan sol siyasiler,

Darbe fikrini savunan akademisyenler,

Medyada yalan ve kurgu haberleri servis edenlerle hesaplaşamamak, 27 Mayıs’ın yarım kalan kısmıdır.

*

İşin ilginci bu zihniyet bitmiş değil.

Akademide darbe üzerinden dalgasını geçen profesörlere rastlamadım değil.

Veya marjinal medyada “gerekli bir darbeydi” diyerek salyasını akıtanlar da mevcut.

Biz bir şeyi net olarak ortaya koyalım.

Bu ülkede halkla savaşan bir güruh hep olacak.

Ve halkın haklarını savunan Anadolu çocukları da hep var olacak.

Bu toprağın insanı bir kere ayağa kalktı mı, mümkün değildir ki bir daha yere sermek.

Darbecilere geçmiş olsun.