Aile dilimize Arapça “a’ile” kelimesinden geçmiştir. Türkçe’de aile ev, familya, hanedan, sülale gibi sözcüklerle de zikredilir. Kan bağı ya da evlilik ile eşlerin, çocukların, kardeşlerin bir arada yaşadığı, toplumun en küçük birimi olan aile, nikâh akdi ile (dinen ve resmen) kurumsallaştırılarak sağlıklı ilişkilerin temelinin atıldığı toplumun en özel koludur.

Sevinçlerin, üzüntülerin, öfkelerin birlikte yaşandığı, bazen yokluğun boyun büktürdüğü, sıcak bir ocağın başında gözlerin birbirine değdiği, her şeye rağmen, eksiklilere inat ömre hatıralar dizendir aile. Vefanın, saygının, bağlılığın, güvenin yani güzel ahlakın ruhu süslediği yerin adıdır ev.

Ticari rant, tüketim iştahı ile vücut bulmuş modern sistem, İslam kültürünün edep-adap şuurunu değiştirerek, problemli bir aile yapısı oluşturdu. Bir yandan medya kadını, her türlü reklamda kullanarak cinsel obje olarak sundu. (Bozuk zihniyetlere, hedef gösterilen kadının istismar edilişi aile yapısının değersiz kılınışına zemindi oysa.) Diğer yandan kadınının hak ve özgürlüğü kısıtlı diye kadın sorunları dile getirildi. Programlı tüketim cephesi, aile değerlerinin içini boşalttı. Toplumda şiddet, suç ve tacizler başlayınca dağılan aile parçalarını yapıştırmak için, bir mücadele seferberliği başlatıldı. Aslında biricik tutanağımız olan sevginin öznesini kaybettiğimiz için, toplumsal adalet şuurunu da yitirmiş olduk. Kardeşlik-dostluk imaj, çıkar kavgasına dönüştü. Samimiyet asalet değil, etiket ve makam hırsı girince evlerin içince yuvalar yıkılmaya başladı. Maddeye ve bedene hükmediş sevdası; şehvet, zevk ve haz odaklı yaşam arzusu, onursuzluğun kapısını sonuna kadar açtı! Manevi cephedeki kirliliği her saniye tazeleyen tüketim organları, popülizm uşaklığı aileyi sürekli dibe çekmeye devam ediyor.

Sözlü ve fiziki tacize maruz kalan kadına toplum baskısı, namus algısı ve yasallaşan töre geleneği ile aile sahip çıkmayınca, kadın sığınma evleri, dernekleri çoğaldı. Bedenlerinde darp izi, ruhsal yapıdaki bozulma ile çocuklarına annelik yapmak için, çırpınan kadının sesini ne aile, ne de aile kurumu duydu! Kadın derneklerinin dış sesi: Ezilmiş, çaresiz bırakılmış, şiddet görmüş kadına güçlü kimlik kazandırmaktı. Kadın yaşamının ilk paragrafı, ekonomik özgürlüğünü ilan ederek, erkek ile eşit seviyeye getirilmesiydi. İç ses: Sığınılan yerin şeklinin dikte edilişi. Evet, bu doğal akışın kadını getirdiği yer, vicdanlarda sorgulanmalı!Erkek- kadın arasında eşitlik, üstünlük gibi kavramların altının çizilmesi, aileyi daha bir pozitif mi yaptı. “Allah katında en değerliniz en takvalı olanınızdır.” (Hucurat Suresi 13. ayet) Üstünlük yarışı, nefis hilesidir. İslam terbiyesi büyüğe karşı saygıyı ve hürmete davet eder küçükleri. Erkek ailenin büyüğü olduğu için, güzel ahlak tanziminde; saygıyı kadın kocasına, çocuklar da baba ve annesine yükler. Bugünün penceresine (rahmet dileyerek) Nuri Pakdil’in şu cümlelerini bırakıyorum: “Sevdiklerinizi yüreklerinden sımsıkı tutun, yarın çok geç kalmakla meşhurdur.” Selamlar…