Türkiye Cumhuriyeti devleti hükümetince dillendirilen “Dünya beşten büyüktür” ün ufkunun dünya sistemine yön verici mahiyette bir netice oluşturabilmesi için toplumun, Yirmi birinci yüzyıl yeni Türkiye’sinin önünü açıcı bir sonucu ortaya koyma sorumluluğu bulunmaktadır. Bunun için topyekûn bir mücadele ruhu gerekmektedir.

Türkiye sahip olduğu devlet tecrübesi, tarihi birikimi, yetişmiş insan gücüyle,  genç, eğitimli nüfusu ile uluslararası rekabette paha biçilmez avantajlara sahiptir.

Türkiye’mizi, elini güçlendirecek, gelişmeleri göğüsleyebilecek donanıma kavuşturmalıdır. Dünyanın kalp atışlarını hissetmeliyiz. Dünya siyaseti ve ekonomisi nereye gidiyor? Bunun için dengeleri iyi okumamız gerekir. Dengeleri okumak demek, çağı anlamak, geleceği planlamak demektir.

Türkiye elindeki kozları artırmalıdır. Uluslararası yarışta bu kozlarını iyi kullanmalıdır. Türkiye büyük ve güçlü bir ülkedir. Kafkaslardan, Ortadoğu’ya, Afrika’dan, Balkanlar’a hatta Avrupa’ya kadar Türkiyesiz yapılan hiçbir planın başarı şansı yoktur. Türkiye’nin tüm bu bölgelerde nüfuzu, ağırlığı vardır.

Büyük düşünmezsek, bizi küçültmeye çalışanların planlarına dur diyemeyiz.

Tarihimiz diğer milletlerle binlerce yıl bir arada yaşayabildiğimizi göstermektedir. Tarih göstermiş ve şahit olmuştur ki; bu aziz millet çok güzel işler yapmaya muktedirdir.

Kendi kimliğine, gücüne, milletine ve tarihine dayanmayan toplumların varlıklarını uzun süre devam ettirmeleri mümkün değildir. Kaderini bir başka ülkenin veya birliğin alacağı kararlara bağlayanların akıbetleri; Filistin’den, Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den farklı olmayacağını da bilmeleri lazımdır.

Şu asla unutulmamalıdır: Biz köklü bir geçmişi, kültürü olan bu birikimlerinden dolayı da her zaman söyleyecek sözü olan bir ülkeyiz. Biz Türkiye’yiz, her zaman; büyük düşünmek zorundayız. Türkiye kendi olmalıdır. Aydınımız; kavramların kargaşası içerisinde boğulma yerine, geleceğe bakmalıdır.

Her meslekten herkes, “Büyük Güçlü Türkiye” ideali ile yatmalı bu idealle kalkmalıdır. Ülke olarak bağımsız stratejiler geliştirebilmeliyiz. Bağımsız stratejiler geliştirebilmemiz içinde; kendi ayaklarımız üzerinde durabilmeyi başarmalıyız. Dünya dengelerini iyi okumamız lazımdır. Gelecek yüzyılı kurgulamak için yaşadığımız çağı doğru anlamamız gerekir.

Birey veya toplum olarak zevklerimizde, alışkanlıklarımızda, inanışlarımızda, tercihlerimizde, düşüncelerimizde ne denli güdülebilir olduğumuzu tartışmaya açmalıyız. Dünyaya kendi kavramlar dünyamızdan bakmalı, önce kendimiz olmayı başarmalıyız. Ne kadar kendimize ait olduğumuzu ve ne kadar kendimizi temsil ettiğimizi sorgulamalı, safımızı netleştirerek, hiçbir tereddüde düşmeden bütün kurum ve kuruluşlarımızla, aydınlarımız, siyasetçilerimiz, bürokratlarımızla insanlığın özlemle beklediği medeniyet dilini oluşturmalıyız.

Umutlu olun!

Asla umutsuzluğa kapılmayın. Filistinli, Iraklı, Afganistanlı, Mısırlı, Suriyeli ve diğer mazlum çocukların gözlerinin içine bakın. Ne demek istediğimi ve neden umutlu olmamız gerektiğini anlayacaksınız.

Ben o bakışlarda özlemle, umutla, adil, “Büyük Güçlü Türkiye” yi beklediklerini görüyorum. Çekildiğimiz tüm coğrafyalarda huzursuzluk var. Bölge halklarına, batının “Yeni Dünya Düzeni” kan ve gözyaşından başka bir şey verebildi mi? İnsanların hem yeraltı ve yerüstü kaynaklarını al, sonrada açlık ve gözyaşına mahkûm et. Bu zulüm değil de nedir? Bu adaletsizlik reva mıdır?

Sizce bu Yüce Yaratıcının “Adli İlahisi” ne sığar mı? İnsanlık tarihi boyunca hangi zalim iflah olmuştur?

Elbette mazlumların ahı ötelere ulaşacak, yeryüzüne adalet “Büyük Güçlü Türkiye” ile tecelli edecektir.