Hayatın boyunca bütün mücadeleni bir makama gelmek için verdin.

Oturduğun koltuğun doğuştan hakkın olduğunu düşünenlerdensin.

Bu yüzden olsa gerek, senden bir talebi olanları, bir şey istemek için kapına gelenleri insan yerine koymuyorsun.

Başını açmaktan imtina ettikleri için okulundan kopartılan, 28 Şubat’ın kalıcı hasarlarını bugün bile yaşayanlar senden yardım ve destek istediklerinde,

“Açsaydınız başınızı, okulunuzu peruk takarak bitirseydiniz” diyorsun.

28 Şubat’ın bütün vebalini, bütün mesuliyetini başını açmadıkları için okulunu yarım bırakanlara yıkıveriyorsun.

O cılız omuzlara ‘Bin yıl sürecek bir zulmün’ bugün de devam ettiğini söylemesen de ima ediyorsun.

Sen hangi taraftasın?

28 Şubat’ın bin yıl sürmesi için Batı Çalışma Grubu kuranlarla beraber mi, yoksa 28 Şubat kalan tahribatının bir an önce sona ermesi, başını açmayan hanımların acılarının bir an önce bitmesi gerektiğini düşünen ve bunun için ne yapılması gerekiyorsa hayata geçirilmesini arzu edenlerle mi birliktesin?

Bizi sükutu hayale uğratmadan önce tarafını seçmeliydin…

İlahiyat kökenli bir bürokrat ve yönetici olduğun için bu durumun fazla sorgulanabilir bir şey olduğunu düşünmemiştik.

Ne var ki sen, bizi ters köşeye yatıranlardanmışsın…

Seni hangi meziyetinle o makama getirip oturttular?

Bunu hiç düşünmüyorsun.

Kerametinin şahsınla münhasır olduğunu sanıyorsun.

Bil ki, o makam gelip geçicidir.

Mezarlıklar vazgeçilmez olduğunu düşünen, kendisinden başka hiç kimseye ve hiç bir şeye kıymet atfetmeyenlerle doludur.

Hocam, sana emanet edilen o makam, bir hizmet aracıdır.

Sen o makama hizmet ederken, kanunlara, yönetmeliklere, mevzuata tabisin.

Elbette mevzuatlar neyse ona göre hakaret etmek mecburiyetindesin.

Seni oraya getiren irade, sana 28 Şubat mağdurlarına ‘başını aaçsaydınız’ demen için mi getirmiştir.

Bunu dahi düşünmez olmuşsun.

Sen evet, makamına hizmet edeceksin, vazifeni layıkıyla yerine getireceksin.

Eyvallah…

Makamın da hakka, hakkaniyete, davana hizmet edecek.

Bir davan olacak; müesses nizamın bütün yanlışlarının, eksiklerinin yerine koyabileceğin doğruları bünyesinde barındıran bir davan…

Köhnemiş kural ve kaidelerin yerine yenilerini ikame edebileceğin.

Dalıp gidersen mevcudun boğucu, yok edici ve insanı insanlıktan çıkartan rutinine, kaybolursun.

Davanın hiç bir beklentisine cevap vermezsin.

Zaman ne kadar çabuk akıp gidiyor farkına varamazsın.

Makamınla vedalaşma vakti geldiğinde geçmişe dönüp bakar yaptıklarınla, yapmadıklarının muhasebesi derin bir pişmanlığı yerleştirir yüreğine…

‘Bir davam olmalıydı’ dersin ama artık çok geçtir.

‘Davamın icaplarını yerine getirmeliydim’ dersin.

Evet, davana sahip çıktığını görerek seninle gurur duymalıydık.

Davanın mağdurlarına sahip çıkmalıydın.

Ama yokmuş, sende AK Parti davasını sahiplenecek müktesebat yokmuş.

Makamını fuzuli işgal edenlerdenmişsin…

Seni o makama oturtan iradeye, seni o makama getiren siyasilere bir yük olmaktan başkaca meziyetin de yokmuş…