Günümüz dünyasında güçlü olmak önemli bir şey. Ancak insanın kendisinde fazla gücün olduğunu bilmesi, insan adına iyi bir şey değil.

Güç; insanı insan olmaktan çıkarırken, sarhoş, bencil, kör ve sağır edebiliyor. Etrafında oluşan sahte katmanlar neticesinde her geçen gün asıl olandan uzaklaşırken, mantık, duygu ve vicdan gibi önemli değerleri de kaybetmeye başlıyor.

Gözü dönmüş işverenler, egolarının farkında olmadan çevresine zehir saçan defolu yöneticiler, liyakatsiz “dayım var” referansı ile bir yerlere gelen tipler, geldikleri yerlere çok becerikli olduklarından geldiğini sürekli çevresine lanse etmeye çalışan çakma beyaz yakalılar bu güç sarhoşluğunu fazlasıyla yaşıyorlar.

Niye peki? Bu insanların eline güç geçtiğinde bu hale dönüşmelerinin sebebi ne?

Patron, ceo, yönetici, koordinatör, bina yöneticisi, sendika başkanlıkları vb. gibi gücün toparlandığı alan fark etmeden; bu gücü elinde tutan insanların benzer tavır ve davranışlar taşıyor olmalarının sebebi ne?

Adım adım çıktıkları liderlik basamaklarında, her basamakta biraz daha fazla büyüyen “karakter boşlukları” neden oluşuyor?

Kaliforniya Üniversitesinde psikoloji profesörü olan DacherKeltner, diyor ki bunun izahı: Beyin Hasarı.

Daha ilginç olan ise; Güç sarhoşluğu etkisinde olan insanların, rahatsızlık neticesinde beyin hasarı yaşayan insanlarla aynı tavırları sergiledikleri ortaya çıkmış.

DacherKeltner, yaklaşık 20 yıl bu konuda çalışmalar, testler, araştırmalar yürütüp deneyler yapmış. Bu insanlar her çıktığı basamakta güçlenirken, paylaşma ve adalet gibi duygularının azaldığı tespit edilmiş.

Bencil, benmerkezci, gerçeklerle bağını koparmış, egoist, güven sorunu yaşayan, riskleri göremeyen, sabırsız, durdurulamayan, empati becerisini yitiren ve kendine karşı aşırı abartı güven duyguları besleyen bireyler oluyormuşlar.

Nörolog SukhvinderObhi ise bir adım daha ileriye konuyu taşıyarak; İnsanların kafasını, Transkraniyal Manyetik Uyarım aletine sokmuş.

İnsanları güçlü, normal ve pekte güçlü sayılmam gibi 3 farklı inceleme yapmış. İlginç olan ise, kendilerini güçlü tanımlayan kişilerin beyinlerinde, nöronların belirli bir kısmının zarar gördüğünü fark etmiş. Bu zarar gören alan ise empatinın en önemli kısmı olan aynalama denilen bölge. Karşımızdaki kişinin hissettiklerini hissedebilme becerisi veren kısım. Başkası acı çektiğinde onun acısını hissedebilme, bir çocuk düştüğünde o an yaşadığımız gelirim, bir hayvana bir araç çarptığında içimizin burkulması, film izlerken ağlamalarımız, karşımızdaki esnediğinde esnememiz vb. gibi. Bizim bağlarımızı güçlendiren ve ilişkilerimizdeki kaliteyi arttıran, aramızdaki duvarları yıkan ve bizi birbirimize ulaştıran duygular.

Kendisini güçlü hisseden insanların beyinlerindeki bu alan tahrip olmuş haldeymiş. Beyin beklenen tepkiyi veremiyormuş. Bir çeşit anestezi hali diyebiliriz.

Gerçekten üzücü bir hal.

Özetlemek gerekiyorsa bu insanlar; işitmiyorlar, empati kuramıyorlar, hissedemiyorlar.

Sonra size de ne demek düşüyor; geceleri nasıl rahat uyuyor bunlar, vicdan, insanlık, kalp nerede diye.

Gitmiş bunlar… Beyinleriyle beraber…