Dünya iki kutuplu yapıdan kurtulmaya, milletler kendilerine dönmeye başladığı her dönemde yeni çatışma alanlarına çekiliyor. Bu bazen ideolojik dayatma ve kamplaşma, bazen de sıcak savaş alanları icat edilerek gerçekleştiriliyor.

Dinler, mezhepler, renkler, kültürler…

Bazen basit bir sınır anlaşmazlığı bile ülkelerin gırtlak gırtlağa gelmesine yetiyor.

ABD Başkanı Donald Trump yeni bir ‘Soğuk Savaş’ tehdidinde bulundu. Bu açıklama dünyanın yeni bir siyasal kısırdöngüye çekilmek istenmesi anlamına geliyor. Çünkü ilk Soğuk Savaş dönemi, götürdükleri kadar getirdikleriyle de biliniyor.

Bu tehdit üzerine Soğuk Savaş’ın kutuplarından SSCB’nin son lideri Mihail Gorbaçov, önemli bir açıklama yaptı. Özetle dedi ki: Yeni bir Soğuk Savaş sonradan sıcak bir evreye girebilir. Bu da modern medeniyetin bütün kazanımlarını yok edebilir. Buna izin verilmemelidir.

Rus lider, çok kutuplu rekabetin dünyayı ne hale getirdiğini çok iyi bilen bir isim.

Yaklaşık yarım asır süren Soğuk Savaş, dünyanın başına felaketlerden başka bir şey getirmedi. Bir ucunda ABD liderliğindeki Batı Bloku, diğer tarafta Sovyetler Birliği önderliğindeki Doğu Bloku, 1947’den 1991’e kadar dünyaya kan kusturmuştu. Bu iki bloğa bağlı ülkeler siyasi, ekonomik, bilimsel, teknolojik ve psikolojik çatışmanın yaralarını henüz sarabilmiş değil.

Bu jeopolitik gerginliğe dünyayı yeniden sokmak kime ne kazandıracak ayrı bir mevzuu…

1947’de Kominform’un kurulması, Marshall Planı ve Truman Doktrini ile başlayan, 1989’da Doğu Avrupa’da komünist rejimlerin bitişi ve 1991’de Gorbaçov’un Perestroyka ve Glasnost politikaları ile SSCB’nin dağılmasıyla sona erdiği var sayılan sürecin gerçekte bitmediği son çeyrek asırlık politikalara bakıldığında rahatlıkla görülebilir.

Soğuk Savaş, hiçbir zaman sıcak çatışmaya dönüşmemişti.

Onun yerine kendi tayin ettikleri diktatörlere verdikleri sonsuz destek ve ‘bölgesel vekalet savaşları’ ile bu süreci yürütmüşlerdi.

Bu bölgesel aktörler/ülkelerin bir tarafı SSCB’de Komünist Parti’nin Marksist-Leninist ideolojisine, diğer tarafta ABD’de kutsallaştırılmış Kapitalizmine hizmet ediyordu. Medya, ordu, ekonomi, siyaset aslında bu iki merkezde kurgulanıyor ve yönetiliyordu.

Üçüncü dünya ülkeleri o zaman da bu iki kutbu besliyordu. Sonuna kadar sömürülüyordu.

Bir de Bağlantısızlar Hareketi vardı ama sadece vardı…

Soğuk Savaş dönemi hem ABD hem de SSCB için sonsuz imkân dönemi idi. Nükleer silahlanma, uzay araştırmaları, askeri yatırımlar açısından…

Düşünün…

SSCB, Aralık 1991’de parçalandı. Moğolistan, Kamboçya ve Güney Yemen’deki komünist rejimler de çöktü. Bu çöküş ABD’nin ekmeğine yağ sürdü; süreçten tek güç olarak çıktı.

Sonrası malum…

ABD o tarihten itibaren dünyaya büyük yıkımlar getirdi. Rakipsiz at koşturduğu Afrika, Asya ve Orta Doğu’da ektiği kin tohumlarının acı meyveleri milyonlarca cana mal oldu. Öyle rakipsiz kaldı ki… Sanal düşmanlar ve rakiplerle mevzi almaya çalıştı. Açık çatışmadan uzak durmayı başardı. Sürekli tehdit dili geliştirdi. Rusya’dan Çin’e, İran’dan Türkiye’ye, Almanya’dan Kuzey Kore’ye… Dünyanın bütün coğrafyalarını bu dille tehdit etti, etmeyi de sürdürüyor.

ABD, her dönemde ‘dehşet dengesi’ ile ayakta kalmayı başardı. Siber saldırılar, yapay zekâ yarışları, bilişim alanındaki baş döndürücü yatırımlar, nükleer yarışlar… Aslında kendi açısından Soğuk Savaş’ın devam ettiğini gösteriyor.

Sözün özü…

Trump’ın yeni Soğuk Savaş tehdidini, çerçevenin içini dolduran bütün detaylarıyla ele almak gerekiyor.

Kardeşler arasına yeni Berlin Duvarlarının kurulmaması…

Milletlerin yeniden iki kutuplu ideolojik bir çatışma sisteminin tarafı olmaya icbar edilmemesi…

Birkaç ay içinde 500 bin Tutsi’nin katledildiği Ruanda…

Küba, Kore, Afganistan, Filistin vb trajedilerinin yeniden yaşanmaması için…