KKTC’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ersin Tatar kazandı.

Eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, seçim sürecinde Kuzey Kıbrıs topraklarının bir kısmının Rumlara verilmesi de dahil, düşmana yaranma politikalarına rağmen yüzde 47 oy aldı.

Mustafa Akıncı’nın Kuzey Kıbrıs’a ihanet içeren söylemlerinin arkasında Rum kökenli damadı ile kızının Avrupa Birliği fonlarından beslenmesinin yattığı ileri sürülüyor.

Açıkçası beni Akıncı’nın şahsından çok sergilediği haysiyet tablosu ilgilendiriyor.

Çok değil sadece 45 yıl önce, Rumların insanlıktan nasıl çıktığı, çoluk çocuk demeden hangi katliamlara imza attığı ayan beyan ortadayken, kendisini  Türk olarak tanımlayan bir insan böylesine bir ihanet noktasına nasıl ulaşabilir?

Düşünsenize, bizzat o katliamları, acıları görmüş bir kuşağa mensup olarak uğruna şehitler verilmiş toprakların Rumlara ait olduğunu ileri sürmek gibi bir garabet noktasına ulaşabiliyorsunuz.

Yukarıdaki soruyu onur, şeref, izzet ve haysiyet kelimelerinden ayrı düşünmek, konuşmak mümkün değil.

Türk Dil Kurumu, onur kelimesinin karşılığı olarak ‘insanı insan yapan iç değer’ ifadesini kullanıyor.

Onur aynı zamanda saygının dayanağı. Yani ancak onurlu insana saygı duyulabilir.

Onurlu olmayı bir kıymet olarak gören insan, bunu haysiyetiyle tamamlar.

Yani hadiseler, meseleler karşısındaki duruşu, bakışı, davranışları ve bulunduğu yer insanın haysiyetinin tecellisidir.

Onurlu insan, Hak ve hakikatten yana tavır alarak haysiyet sahibi hale gelir.

Yani insan Allah’a kul olmanın bilincine vardıkça haysiyet derecesini yükseltebilir. Kulluk bilinci ise Allah’ın rızasına uymakla gelişir.

İnsan bu yüzden Allah katında ‘eşref-i mahlûkat’ yani yaratılmışların en şereflisi unvanını almıştır. Bu şeref, ervah-ı ezelde verilen sözlere sadakatin neticesidir.

Yeryüzünde insanı eşref-i mahlûkat olmaya devam ettiren iki haslet, yani onur ve haysiyet, insana izzet ve itibar kazandırır.

Dolayısıyla insanı hayvandan ayıran değer onur olduğuna göre insan denilen varlık onuruyla yaşar. İnsan nefes alıyorsa akıl ve kalp nimetlerine sahip bir varlık olarak onurlu olmak mükellefiyetindedir.

Dolayısıyla insanı insan yapan hasletler, hiçbir maddi çıkar ile değişmemesi gereken ve insanı hayvandan ayıran vasıflarıdır.

Müslüman insan, yaşadığı ülkesi için canını veren şehitlere ihanet etmediğinde insandır.

Müslüman insan, gönül huzuruyla yaşadığı İstanbul’u Hz. Peygamber’in müjdesine mazhar olmak için fetheden Fatih’e ihanet etmediğinde insandır.

Müslüman insan, ülkesine, vatanına karşı Batı’ya, emperyalistlere kuyruk sallamadığında, yaranmaya çalışmadığında, şikayet etmediğinde insandır.

Bunları yapmayan insan onur ve haysiyet sahibidir.

Siyaset insanlarından da insani ve milli haysiyet sahibi olması beklenir.

Birincisi, insan olarak itibar edilmesine ve memleketin kendisine emanet edilebilirliğine vesile olurken, ikincisi ise yönettiği ülkenin, devletin de itibarını halel getirmemesini, zaafa düşürmemesini sağlar.

Yani milli haysiyete sahip olmayan bir politikacının devletine itibar kazandırması beklenemez.

İnsani ve milli haysiyet denilince akla gelen en önemli örneklerden birisi kuşkusuz Fatih Sultan Mehmet Han ve Hocası Akşemseddin Hazretleri’dir.

Fatih, Rumlara ‘Başımızda Latin serpuşu görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz’ dedirten insani ve milli haysiyeti temsil ediyordu.

Akşemseddin Hazretleri ise zaferde bizzat pay sahibi olmasına rağmen zafer sonrası İstanbul’un nimetlerinden pay sahibi olmaya tevessül etmemiş, köyüne dönmüş, ruhunu Göynük’te teslim ederek bir haysiyet timsaline dönüşmüştür.

Şimdi elimizi avuçlarımızın arasına alıp düşünme vakti.

Böylesine haysiyet sahibi bir ecdadın torunları arasından, Kıbrıs’ta çoluk çocuk demeden katleden Rumlara kuyruk sallayan bir haysiyet celladı nasıl peydah oldu?

Nasıl oldu da, bir haysiyet celladı, Kıbrıs’ın Müslüman Türk halkından yüzde 47 gibi bir oy alabildi?

Hem de Mustafa ve Akıncı gibi mübarek bir isim ve soy ismi taşıyarak…

Devlet, sadece askeriyle vatanın sınırlarını koruyan, katili, hırsızı, teröristi kovalayan, vergi toplayan, maaş veren, hastane kuran aygıtın adı değildir.

Devlet, toplumun milli kimliğini muhafaza etmekle mükellef aygıtın da adıdır.

Kıbrıs seçimleri, Türkiye için de önemli bir turnusol kağıdı ve mihenk taşıdır.

Bir toplum, nasıl o topluma düşman olana hizmet eder hale dönüştürülebilir?

Asıl buna kafa yorulmalıdır.

Çok geç olmadan.