Korona virüsle birlikte hayatımıza yeni kavramlar ve tartışmalar girdi.

5G teknolojisi ve çip tartışmaları bunlardan biri. Komplo teorisyenleri, özetle, insanların topluma herhangi bir hastalık bulaştırma riskinin devletlere herkese ‘çip takma inisiyatifi’ tanıyacağını söylüyor.

İddia şu: Tıpkı çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen ailelerin ve aşı yapılmamasını savunanların linç edildiği gibi yakın gelecekte çip taktırmak istemeyenler de aynı tepkilerle hatta cezai yaptırımlarla karşılaşacak.

Bugüne kadar umursamamış ama çip ile ne yapılmak isteniyor diye soracak olanlar için en basit haliyle şöyle ifade edebiliriz: Deri altına yerleştirilerek vücudumuzdaki değişimleri -örneğin virüs bulaştığında ateşimizin değişimlerini, kan değerlerini, kalp ritmini- ölçen ve topladığı bilgiyi baz istasyonları veya uydu aracılığıyla sistemi yönetenlere ileten bir teknolojiden söz ediyoruz.

Şu an cep telefonları davranış ve düşüncelerimiz için aynını zaten fazlasıyla yapıyor.

Yani artık vücudumuzu da tamamen ele geçirmek istiyorlar.

Bunlar işin görünen ya da şimdilik akıl yürütebildiğimiz tarafları…

Bir de fotoğrafın tamamı var.

Adına biyoteknoloji dediğimiz ve sınırları belli olmayan bir dünyadan söz ediyoruz.

Bu dünyayı “mutasyon, başkalaştırma, değiştirme, dönüştürme” kelimeleri ile özetleyebiliriz.

İnsanoğlunun hükmetme hırsı, bundan binlerce yıl önce üzümün, ekmeğin, sütün fermantasyona uğratılarak başka bir ürüne dönüşmesini sağlamakla başladı. Doğal ve tabii imkanlarla yapılan ve gıda kültürünü zenginleştiren bu çabaların tıpkı vücuda faydalı peynirle birlikte şarabı da ortaya çıkardığı gibi asırlar boyunca gelişen biyo teknolojiler bir yandan insanlığın faydası için kullanılırken diğer yandan insanın şeytani hırslarına hizmet eden birer araçlar haline geldi.

Bugün bu fayda ve zarar; en basit ve sıradan haliyle yediklerimizin ve içtiklerimizin daha uzun ömürlü olmasını sağlarken bir yandan da birer plastiğe dönüşmüş kanserojen nesneler olarak hayatlarımızdaki yerini almasıyla sürüyor.

Tarlamıza ektiğimiz buğdaydan 10 kat fazla verim almak hoşumuza gidiyor, çünkü artık ihtiyacımız kadar değil başka insanlardan daha zengin olacak kadar üretmeye çalışıyoruz.

Ve ne yazık ki biyoteknolojiye hükmeden efendilerin değiştirdiği ve dönüştürdüğü tohum, gıda, gübre, aşı, ilaç gibi nesneleri kullanırken biz de o efendilerin küçük birer kopyalarına dönüşüyoruz.

Kendimizi de hem fiziken hem de ruhen zehirlediğimizi bile fark etmeden…

2020 insanlık tarihi için bir milat yılı olacak.

Zorunlu parçası haline geldiğimiz dünyada şimdi yeni bir eşiğin önündeyiz.

Farkında mısınız bilmiyorum ama Bill Gates’den Elon Musk’a dünyaya hükmetme arayışında olan kim varsa bir anda dilleri çözüldü. Ne olduysa birden bire başka bir dünyadan başka imkânlardan teknolojilerden söz edilmeye başlandı.

Sanıyorum şu konuda hem fikiriz.

Bir şeyler bize alenen söylenmeye başlamışsa artık modası geçmiş, hiçbir gizliliği kalmamış ve bu sözlerin sahipleri arka planda başka bir eşiğe çok daha önce geçiş yapmıştır.

Öyle zannediyorum ki, bu kez büyük bir eşik atladılar.

Yazıyı kulağınıza kar suyu kaçırıp sonraki yazılarda üzerine gitmek üzere magazinel bir not düşerek bitireyim.

Yakın dönemde biyoteknoloji konusuna ilgim nedeniyle Orphan Black isimli iğrenç eşcinsel muhtevaya sahip bir diziyi başından sonuna dek izlemek zorunda kaldım.

İzle-me-meniz için sonunu da yazayım. Dizi 170 yaşında olduğu yalanıyla insanları yaşam uzatma vaadiyle kandıran ve gen deneyleri yaparak klonlar üreten sapık bir bilim adamını ve ürettiği hastalıklı klonların iyileşme mücadelesini konu alıyor. Klonlar sonuç olarak kendilerini yöneten bu bilim adamı ve şirketinin kontrolünden kurtulmayı ve iyileşmeyi başarıyorlar.

2013’te çekilmiş bir dizideki -insan kopyalama kısmını kenarda tutarak- ilginç ayrıntılardan biri hem klonlara hem farklı kişilerin yanaklarına yerleştiren canlı bir organizmaya sahip implant çiplerdi. Yerleştirildiği kişiyi iyileştirme, hasta etme, öldürme potansiyeli olan çipler.

Bugün uygulanan pek çok teknolojinin hayatımıza önce bilim kurgu filmleri ve dizileriyle girdiğini de hatırlatıp burada bitireyim. Görünen o ki bu konuyu birlikte çok konuşacağız.