İçinde yaşadığımız çağ önüne geleni doğruyor.

Eli kanlı bir gangster gibi yok ediyor insan yanlarımızı bir çırpıda.

Eskiden bir ömür törpüsüydü yaşanılan her imtihan. Fakat artık daha büyük imtihanlar sardı evrenimizi ve her biri bıçak sırtı.

Evet, imtihan büyük…

Onun karşısında durmayaysa mangal gibi yürek lazım.

**

Bir yandan nefes alan her bir insana “sosyal sigorta” dağıtan bu çağ, durmadan acıyı büyütürken sunulan “sağlık hizmetleri” ruhumuzu tedavi etmeye yetmiyor.

Kapısında beklediğimiz ve şifa umduğumuz merciler beşeri hazların metamorfozunda kaybolup gitmiş.

Dert başkalaşmış, insan başkalaşmış, hayat başkalaşmış…

Farkında olmadan bir dil yangınına müptela olmuş insanlar, milyonlarca yıl öncesinin etrafa ateş saçan dinozorları kadar acımasız.

Buradan bakınca hangi çağ daha ileri ve hangi çağ daha geri?..

Karar vermek zor.

**

İmtihanı geçmek için ince bir hesap bizi bekliyor. Bu hesabı yapmayaysa sakin ve selametli bir kıyıda demirlemiş berrak bir dimağ bulmalıyız.

Erdemlerin boy aynasında hakikatin kılıcını kuşanmalıyız.

Ortalığa saçılan her bir yalanın karşısına dikilip önce kendi iç dünyamızın düellosunu kazanmalıyız.

Sonra çağın yangınından kurtarabilirsek kendimizi, tekâmül etmenin söyleyecek çok sözü olur modern insana.

Malum söz her zaman bir kelimden veyahut harflerden ibaret değil.

**

Lisan-ı hal üzere vücut bulan her bir güzellik, sirayet ettiği hayatları bir biriyle tutuşturarak zifir karanlığın ortasında yol gösteren birer fenere dönüşebilir.

Birinin ruhundan etrafa saçılan aydınlık, diğerinin karanlıkta kalan insanlığına gün yüzü gösterirse yeniden nefes alınabilir bir dünya inşa edebiliriz.

Belki de üstüne kafa yorulması gereken nokta da burası.

İç dünyamızı onardıktan sonra birinin hayatına dokunurken insanca dokunmak.

Kendinde bulduğu yaradılış manasını bir başkasının hayatına dokunurken ona da tattırmak.

Yaşamak için yaşamak değil yani sadece bütün mesele.

Yaşatmak ve hatta belki de b/aşk/ası için yaşamak.

**

Madalyonun karanlık yüzünde ise ince bir hesaba gerek yok.

Modern zamanın para, mal, mülk, şan, şöhret, makam, mevki, konfor ve uçsuz bucaksız hazlarıyla kucak açtığı hayat, orada öylece herkesi içine çekiyor.

Dert, acı, hüzün, keder, mesuliyet kelimelerini lügatinden silenlerin egolarını büyüterek kurduğu “kanlı” bir pazar ve yaşarken fişi çekilen insanlar için “canlı” bir mezar vadediliyor.

Bir vaadin de ötesinde “toplumsal rıza” üreten sistem insanlara adeta hüküm giydiriyor.

Müebbet…

**

Afrika’da siyahi çocuklar aç uymuş ya da başını yastığa değil de bir taşın üstüne koymuş kimin umurunda!..

Kalabalık yalnızlara dönüşen hayatın girdaplarında kendini kaybedip daha ömrünün baharındaki bir genç intihar etmiş kimin umurunda!..

Uyuşturucu tacirlerinin sokakta yakaladığı 17’lik delikanlı kanına karışan uyuşturucundan can vermiş kimin umurunda!..

Modern zaman bütün bu acıları perdelerken köleleştirdiği insanları bu türden meselelerde körleştiriyor.

Diğer yandan bu meselelerin üzerinden geçip gidemeyen yüreği kavi insanlara ise bir başka teklifte bulunuyor:

“Testere ucunda yaşamak”