Çağımız hız çağı malum…

İnsanlar haz ve hız peşinde ömür tüketiyor.

Hiçbir şey uzun süre tatmin etmiyor insanları; her şeyden o kadar hızlı bıkıyorlar ki yeni heyecanlar, yeni maceralar peşinde sürüklenip duruyorlar.

Moda denen illet de insanları o kadar edilgen hâle getiriyor ki senin ne yiyeceğine, ne giyeceğine, nerelerde takılacağına, nasıl konuşacağına senin adına karar veren birileri var; senin yapman gereken, sadece sana gösterilen yolda ilerlemek!..

Farklı mısın? Öl o zaman!..

Daha bir gömleği, pantolonu giy/e/meden moda akımı değişmiş oluyor.

Bugün en çok tercih edilen rengin yarın yüzüne bile bakılmıyor.

Bir akıma yeni alışmışken yepyeni bir akım ortalığı yakıp yıkıyor.

Henüz sözlerini ezberleyemediğin şarkı artık demode oluyor.

Nesiller arası fark da aynı şekilde artık çok hızlı açılıyor. Daha önce dede ile torun arasında bariz farklar olsa da baba ile oğul arasında çok az fark olurdu.

Babamıza “Devir değişti, arttık senin zamanındaki gibi değil hiçbir şey!..” diyenimiz pek olmazdı, dedemize belki derdik. Şimdi nesiller arası fark; öyle dede ile torun, baba ile oğul arasında oluşmuyor. Nesiller arasındaki fark üç yıl ile beş yıl arasında oluşuyor. Aralarında üç beş yaş olanların hayata bakışı, zevkleri, dünya algısı o kadar farklı ki… Yeni nesiller arasında ortak payda, paylaşım, birlikte bir şeyler yapabilme kültürü neredeyse olmayacak gibi…

Baba ile oğulların ortak zaman geçirme, birlikte bir şeyler yapabilme imkânı gittikçe ortadan kalkıyor. Çünkü babalar, artık oğullarına yetişemiyor.

Babaya bakıyorsun dindar, sakallı, gelenek ve göreneklerine bağlı mazbut bir adam… Oğluna bakıyorsun kolunda hatta tüm vücudunda dövme, kulakta küpe, ağızda sakız, dilinde aşina olmadığımız bir jargon… Geleneksel olan her şeye düşman, millî olan her şeyden uzak… Maddiyat üzerine kurulu bir dünya görüşü… Maneviyatla ilgisi sadece şaşırınca “Allah Allah!..”, korkunca “Aman tanrım!..” demekten öteye geçmiyor.

Baba; namazda niyazda, camide ömür geçiriyor; oğlu garip eğlencelerle hazda, bar, pavyon, plajda mekik dokuyor. Baba, pantolonu biraz dar olunca utanıp sıkılırken oğlunun pantolon diye giydiğini on yıl önce kızlar tayt diye giymiyordu.

“Kızım olsa şuna verebilirim, evinin direği olur; kızıma kocalık, torunlarıma babalık yapar.” deyip güvenebileceğiniz genç sayısı o kadar azalıyor ki…

Eskiden 15 yaşına gelen erkek, adamdan sayılıp ev bark geçindirmesi beklenirken şimdi otuzunu devirmiş hâlâ sokaklarda serserilik yapıyor; babasından besleniyor, annesini sömürüyor hem maddi hem manevi olarak…

Peki, babalar ve oğullar arasında bu kadar fark oluşurken tek sorumlu değişen zaman, gelişen teknoloji mi?

Tabii ki değil!.. Babaların kendileri için normal görmediği şeyi oğulları için normal görmesi!..

Babaların kendilerinin yapmaktan utanıp sıkıldığı şeyleri oğlu yapınca göz yumması…

Babaların oğullarını sadece bu dünya için yetiştirmesi… Sanki kendisi için olan ahiretin, oğlu için yokmuş gibi davranması…

Ey babalar!..

Oğullarımız erlikten, yiğitlikten hızla uzaklaşıyor; elimizden kayıp gidiyor!.. Tez zamanda bir şeyler yapmazsak oğullarımızla kızlarımız ortada buluşacak!..