Değerli okuyucularım, hepinizin malumu üzere bu Diriliş Postası’ndaki ilk yazım. İnşallah sizlerle beraber yolculuğumuz uzun süre devam eder. Saliha Erdim abla bir gün, “Hocam sizi Diriliş Postası Genel Müdürü Orhan Pekçetin Bey’le tanıştırmak istiyorum” dediğinde aklımda köşe yazarlığı fikri henüz yoktu. Yakın bir süre önce ben, Saliha Hanım, kıymetli eşi Zekeriya Bey ve Orhan Bey’le uzun bir sohbet ettik. Bu sohbette Orhan Bey bize gazetenin yayın ilkelerinden söz etti. Son derece samimi ve ihlâslı bir gayretle yürütülüyor gazete. Gerçekten nicelikten çok niteliğe odaklanan bir ekip var. Bir anda kendimi gazetenin bir parçası olarak hissettim. Bu ulvi davaya benim de katkı vermem gerektiğini düşündüm. Burada bulunmama vesile olan Saliha Abla’ya ve Orhan Bey’e çok teşekkür ediyorum. Rabbim cümlemizi yolundan ayırmasın, ayaklarımızı istikamet üzere sabit kılsın.

Kalk ve uyar

Uyarmak, ikaz etmek, marufu yani iyi olanı teşvik etmek, münkeri yani kötü olanı nehy etmek, önlemek Kur’an-ı Kerim’de en sık vurgulanan mümin özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam, Müslüman’ı pasif bir alıcı ve uyan bir varlık olarak görmez, aksine Müslüman proaktif, ortamı belirleyen, inisiyatif sahibi, oyun kuran ve içinde bulunduğu ortamı şekillendiren çağa bir şeyler katan kişidir. Müslüman gündem olmaz, gündem belirler, sorumluluk sahibidir, farkındadır, şuurludur, idrak ve izan sahibidir. Bunlar aynı zamanda nebevî özelliklerdir.

Nereden mi biliyoruz? Kur’an-ı Kerim’de sürelerin nüzul yani iniş sırasına baktığımızda İkra yani oku suresinden sonra Muzemmil ve Muddessir süreleri nazil olmuştur. Hem Muzemmil hem de Muddessir surelerinin ikinci ayeti “kum” yani kalk emriyle devam eder. Muddessir Suresi’ndeki “kalk ve uyar”, emrine uyarak Peygamberimiz (sas), İslam’ı tebliğ etmiştir. O günden sonra da tüm âlimler, evliyalar, halifeler ve yöneticiler bu ayete mazhar olabilmek için emri bil maruf nehyi anıl münker üzere bir hayat yaşamaya gayret etmiştir. Bu aynı zamanda bir Müslüman için de hayat düsturudur.

İçinde yaşadığımız bu çağda bu nebevî özelliğe çok fazla muhtacız. Çok az kişi bu özelliğe uygun bir hayat sürmekte. Kimileri makam kimileri şöhret kimileri ise mal ve meta derdinde… Konumu zarar görmesin diye bildiğini söylemeyi, gördüğü kötülüğü önlemeyi, sosyal ve ailevi meseleler üzerinde konuşmayı tercih etmiyor. Eliyle, diliyle düzeltmeyi bırakın bir kenara kalbiyle bile buğz etmiyor. Sonunda göz ardı ettiği şey, yaklaşmakta olan geliyor kendisini ve ailesini buluyor. İslami camiada aile huzuru azalıyor, ailede dirlik ve birlik bozuluyor.

Hâlbuki doğruyu söyleyen, ilkeleri olan her zaman en güçlü insandır. Psikolojik omurgası sağlamdır. Kendisi de dahil kimseye veremeyeceği hesap yoktur. Dünyası da ahireti de mamur olur. Kimseye boyun eğmez, eyyamcılık yapmaz. Evlatlarımıza bırakacağımız en büyük miras bunlardır. İnşallah aile, gençlik, toplum ve eğitim üzerine yazacağım. Hüsnü kabul buyurmanız duasıyla.

Selametle…