Afrika ülkelerinden Sudan’da bir süredir devam eden şiddetli yağışların yol açtığı sel ve taşkınlarda hayatını kaybedenlerin sayısı 100’ü geçti.

Nil Nehri’nin su seviyesinin daha da yükselmesinden endişe duyan yetkililer halkı dikkatli olmaları konusunda uyarıyor.

Sudan Savunma ve Güvenlik Konseyi, sel ve taşkınlar nedeniyle ülkede 3 ay süreyle acil durum ilan edildiğini açıkladı.

Sudan’dan gelen görüntüler yaşanan felaketin boyutunu açıkça gösteriyor.

Evler ve caddeler, bağlar, bahçeler ve tarım arazileri sular altında.

İnsanlar çamur deryasında bir yandan kendi hayatlarını ve diğer yandan da keçilerini, koyunlarını ve kurtarabildikleri eşyalarını kurtarma telaşında.

Binlerce ev kullanılamaz halde ve on binlerce kişi evsiz kalmış durumda.

Şiddetli yağışların devam etmesinden ve önümüzdeki günlerde felaketin daha da büyümesinden korkuluyor.

Kardeş Sudan halkının acil insani yardım seferberliğine ihtiyacı var.

Hükümetlerin ve resmi kurumların yanında İslam dünyasından STK’lar da felaketzedelere el uzatmalı.

Yağışların yol açtığı sel ve taşkınlar “100 yılın en kötüsü” olarak nitelense de Sudan için beklenmedik bir şey değil.

Geçen yılki yağışlar yaklaşık 400 bin kişinin zarar görmesine yol açmıştı.

Bu da neredeyse her yıl benzer felaketler yaşanmasına rağmen gerekli önlemlerin alınmadığı gerçeğine işaret ediyor.

Oysa ciddi bir planlama ve altyapı çalışmasıyla sorun çözülebilir.

En azından felaketin etkisi azaltılabilir ve daha hafif atlatılması sağlanabilir.

İnsanoğlunun afetler karşısında aciz ve çaresiz kalması en gelişmiş ülkelerde dahi görülebiliyor.

Fakat az gelişmiş ülkelerde ne yazık ki felaketlerin bilançosu çok daha ağır oluyor.

Bu durumun oluşmasında birçok faktörün rolü var.

İç savaşlar, yolsuzluk ve kötü yönetim onların başında geliyor.

Halk iradesiyle yönetilmeyen ülkelerde öncelikler yanlış sıralandığı için halkın refahı ve can güvenliği önemsizleşiyor.

Sudan’da ordu geçen yıl Nisan ayında Ömer el-Beşir’i istifaya zorlayarak yönetime el koydu.

Yeni dönemin etkin aktörleri solcular, o günden bu yana el-Beşir rejimiyle özdeşleştirdikleri İslamcıları siyaset sahnesi dışına itme uğraşında.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır eksenine yakın hareket eden askerler ise bugünlerde Abu Dhabi’nin ardından İsrail’le normalleşme yönünde nasıl bir adım atacaklarını planlamakla meşguller.

İslam dünyasında Sudan halkıyla dayanışma için çağrılar yapılıyor ve yardım kampanyaları düzenleniyor.

Türkiye de başta Kızılay ve Diyanet Vakfı olmak üzere STK’larıyla sahada.

Yapılan yardımlar hiç şüphesiz Sudanlılara yalnız olmadıklarını gösterecek ve yaraların bir nebze de olsa sarılmasını sağlayacak.

Fakat yardımlarla birlikte Hartum’a her yoğun yağışlarda aynı şeylerin tekrarlanmaması için sel ve taşkınlara kesin çözüm getirecek projeler sunulmalı.

Türkiye’nin bu işi en iyi şekilde yapabilecek birikimi ve potansiyeli var.

Mevcut yönetimin Ankara’dan gelecek işbirliği tekliflerini dikkate alıp almayacağı ve benzer felaketlerin yaşanmaması için Türkiye’yle birlikte çalışıp çalışmayacağı şüpheli.

Fakat biz en azından teklifimizi yapalım ve gerisini onlara bırakalım.