Gerçek ile ironi arasındaki fark sadece dijital medyada belirsizleşmiyor…

Karşılıklı bir tesirle, gerçek ve sanalın birbirini beslediği çok açık…

Siyasi ya da ideolojik çıkar sahiplerinin, kendi çıkarları adına ortaya attığı iddialar, sosyal medyanın “gerçeği çürütme” kapasitesiyle de desteklendiğinde çok geniş kitleleri etkileyebiliyor…

Dijital dünyanın ana unsuru -adı üstünde- “bilgi-sayar”dır ve doğrulama ölçüsü de kodlardır…

Bu kodlama sitemine uygun olarak neyi yüklerseniz onu “bilgi” olarak kabul eder…

Bu yönüyle bakıldığında sanal dünyanın her düşünce ve ideolojiye “kodlama” eşitliği ile hizmet vermesi gerekir…

Fakat meseleye kullanıcıların değerleri ya da kabiliyetleri tesir etmeye başladığında, durum izafileşmeye ve ibre hem kabiliyetli hem de ahlaki sınırlardan yoksun olanlar lehine dönmeye başlar…

İnsanların her gün gözlerinin önünden akan milyonlarca bilgiyi kaynağına ulaşarak denetleme, detaylandırma ya da bilimsel analize tabi tutma imkân ve ihtimali söz konusu olamaz…

Kumandası bizde olmayan, toplumsal otokontrolden ve denetimden de yoksun sanal mecralar bu yönleriyle “sınırsızlara” çok ciddi sınırsızlıkta imkânlar veriyor…

Müstear isimlerin arkasına sığınan bu sınırsızlar dışlanma, cezalandırılma korkusundan da emin oluyorlar…

Dünyanın herhangi bir noktasından bile bir ülkedeki herhangi bir hedefi seçebiliyorlar…

İç hukukun ulaşamadığı yerlerde gerçek, ulaştığı yerlerde ise sahte isimlerle son derece ciddi hasarlar oluşturabiliyorlar…

Nokta atışlı hedeflere odaklanan sınırsızlar sadece insanların değil, istemedikleri projelerinde itibarına suikastlar düzenleyerek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar…

Bu günlerde sınırsızların hedefinde maalesef Türkiye var…

Nokta atışı hedefte ise Kanal İstanbul…

Tıpkı İstanbul Havalimanı’na yapılan itibar suikastına benzer bir saldırı var ortada…

Hatırlayın neler dendiğini…

Yaklaşık bir yıldır her türlü hava koşulunda buraya uçaklar indi…

Peki, iddialar nerede ya da sahipleri?

Zemin de göçmedi; şükür…

Sadece bu mu?

Yakın geçmişimizde hedefe konan hiçbir büyük proje sahibini mahcup etmemiş, ama müddeiler iddialarında mahkûm olmuşlar; ar etmeseler de…

Kanal İstanbul’un itibarını koruyacak olan da milletin liderine olan güveni olacaktır…

Yirmi beş yıldır gözlerinin önünde ve her verdiği vaadi yerine getirmiş bir liderin karizmasına emanet edilen bir itibar, her türlü sanal safsatayı tuzla buz etmeye yeterlidir…

Yirmi beş yıllık “gerçek” ile altı aylık “yalan” mukayese bile edilemez; velev ki yalan “dağ”, gerçek “nokta” bile olsa…