Aslında Avrupa ve özellikle de Fransa, bu günlerde gündemimizi meşgul eden, ismini başlıkta zikrettiğim şu ahlaksız dergiyi, yayın hayatına başladığından beri çok iyi biliyor…

Tabir yerindeyse çoktan “kırdığı ceviz kırkı geçmiş” olan bu ahlaksızların, dergilerine verdikleri ilk isim Hara-KiriHebdo”ymuş ve parolalarını da  “Aptal ve saldırgan dergi” olarak belirlemişler…

Bütün “maharetini(!)” maharetsizlikten, hiçbir zeka gerektirmeyen hezeyanlardan, kutsallara saldırmaktan alan bu ahlaksız yayın marjinal komünist, nihilist bir zihniyetin ürünü…

Üstelik sadece İslâm’a ve Müslümanlara değil, bütün dinlere ve onların kutsallarına da çok çirkin saldırılar yapıyorlar…

Bu ahlaksız dergiye en çok dava açanın Papalık olduğunu söylemek, herhalde başka söze gerek bıraktırmayacaktır…

Bu tutumları sebebiyle defalarca kapatılmışlar fakat yeniden yayın izni alabilmişler…

Charlie Hebdo adıyla yayınlanmaya başladıklarında, kendilerine belirledikleri yeni parolaları “Sorumsuz dergi” olmuş…

Dergiyle ilgili biraz bilgi tazelemek, yazının bundan sonrasına ışık tutması bakımından önemliydi…

Ne garip değil mi?

Kendisinin de kendisini tanımladığı şekliyle “aptal, saldırgan ve sorumsuz” bu dergiyi -yapılan bir saldırı sonrası- 2015 yılında dünyanın “akıllı, saldırgan olmayan, sorumlu” -Netanyahu gibileri de unutmadan- devlet adamları Fransa’da, eşi-benzeri görülmemiş bir sayıda ki katılımcıyla birlikte yürüyerek desteklediler…

Hatta o dönem Başbakan olan Ahmet Davutoğlu’da, bu yürüyüşte yerini alanlardandı…

Dünyada soykırımın, vahşetin kurbanı kadın, çocuk ya da masum her kategoriden hiçbir insanın görmediği desteği gören bu aptallar, hak etmedikleri bu destekle adeta “aptallığınızda, sorumsuzluğunuzda derinleşin” mesajı almış gibiler; bütün tarihlerine rağmen aldıkları desteğin, onları böyle düşündürmesi çok da anlamsız olmasa gerek…

Bu “çorabı” kendi başlarına örenlerin yeni bir çoraba ihtiyacı var; belli ki bakış açılarını kör etmiş…

Elbette her türlü terör lanetlenmeyi hak ediyor; ama en az onlar kadar, terörü tahrik edenler de bu lanetten payına düşeni almalıdır…

Bu tarz kışkırtmalar, hedefe konulandan çok istismarcıları, provokatörleri harekete geçirir…

Kendinden ve inandığından emin olanların sadece gülüp geçeceği bu aptallıklar, istismarcıların elinde yeni bir şekil kazanır ve toplumların aldanacağı, tuzağa düşeceği hüviyete bürünür…

Onlara, arayıp da bulamayacağı fırsatı verir…

Bana göre dikkat edilmesi, tuzağa düşülmemesi gereken asıl yer burasıdır…

Bu şahsiyetsizler, çizdikleri yolun onları nereye götüreceğinden çok eminler ve bunun işaretini de çok açık ve net olarak ortaya koymuşlar zaten…

Bizim inancımız asla tasvip etmese de, “Hara-Kiri” Japonlar için “onurlu ölüm”ü temsil ediyor…

Fakat öyle anlaşılıyor ki bu ahlaksızlar, ona başka bir kılıf giydirerek, “Kutsallara yapacağımız saldırılarla aslında biz ‘hara-kiri’ yapmayı göze alıyoruz” diyorlar; bu belli…

Lakin asla bir “fikir hürriyeti” sayılamayacak olan bu ahlaksızlık, aptallık, sorumsuzluk nasıl oluyor da, kendini “akıllı” ve “sorumlu” hissedenlerden “onay” alarak yoluna devam edebiliyor…

Bana göre Fransa önce buna bir cevap vermeli; “demokrasi”nin -varsa tabi- doğduğu yer olarak…

Bırakın izin vermemeyi, bugün onun yolundan gittiği çok açık olan bir “Macron gerçeği” ile karşı karşıya değil miyiz; Hebdo’laşan Makron da denebilir buna…

Belli ki -hem de bütün iddiasına rağmen- Fransa, bu ahlaksızları yolundan döndürememiş, dönüştürememiş, insana ve onun kutsal saydıklarına bakışını etkileyememiş; ama ahlaksızlar Fransa’nın politikalarını ve onun liderini epey dönüştürebilmişler…

Eğer buna başarı denecekse, “ahlaksızlığın başarısı” denmeli herhalde…

Eğer Fransa’nın bugünki gerçeği buysa Batılı birçok filozofun ilham kaynağı Romalı düşünür Seneca, haklı çıkmıştır bir kez daha: “Soframıza oturan züppe, bizi yavaş yavaş gevşetir, yumuşatır” sözüyle; çünkü züppe, arkadaşı ne kadar saf ve yalın olsa da zamanla pasını ona geçirir…

Paslanmaya başlayan benlik de yavaş yavaş çürür…

Bugün başlamamış olan ama bugünü de kapsayan şahsi kanaatim: Batı’nın da bir “zihniyet çürümesi” yaşadığıdır…

Makron ya da şu ahlaksız dergi, bu çürümeyi yansıtan aynalardan sadece ikisidir…

“Aptal” deyip geçmek, tahriklere kapılmamak bizim için en kazançlı yoldur; çünkü bizim mücadelemiz -aksi gerekmedikçe- fikridir; o da akılla ve akıllılara karşı yapılır…

Şunu düşünün ve öyle olmadığınıza sevinin: Acaba hangi delilik/aptallık türü dışarıya şen şakrak bir görüntü verir…