Günümüzde ‘İyi bir insan olmak ya da iyi bir insan kalmak’ gerçekten çok zorlaştı. Çünkü bugün itibarı ile ‘iyi bir insan’ olmak için yola revan olmak demek; ‘fırtınalı bir denizde katmerli yalnızlıklara yelken açmak, kırılmayı, üzülmeyi ve hatta nefessiz kalmayı göze almak’ demek oldu. İyi bir insan olmayı dürüst ve nazik olmak, ya da başkaları için iyi bir şeyler yapmak olduğunu zannedenler çok fena yanılırlar. Çünkü iyi bir insan olmak bunlardan çok ama çok daha fazlasıdır. İyi insan; başkalarını sadece Allah rızası için seven, tüm canlılara ve doğaya sevgi dolu olan, yardımsever, güler yüzlü, vicdan ve merhamet sahibi olan, imanlı ve ahlaklı kişilerdir. Bu saydıklarım eskiden hepimizin asgari müşterekleriydi. Dün böyle kişilere biz ‘insan’ diyorduk. Şimdilerdeyse ‘iyi insan’ diyoruz.

Kıymetli dostlar deyin hele! ‘İyi bir insan olabilmenin ölçüsü’ acaba tam olarak nedir? İyi, kime ve neye göre iyidir? Çünkü ‘insan çeşit çeşit, yer ise damar damardır.’ Bize göre iyi olan, bir başkası için kötü olabilir. Mesela bana göre iyi insan olmanın ön şartı; ‘Hakiki ve tam Müslüman’ olmaktır. Bir başkası için olmayabilir. Hem ne diyordu bilge Kral Aliya İzzetbegoviç “İyi insan olmadan, iyi Müslüman olunmaz!” Lakin bilesiniz ki bu da tek başına yeterli değildir! Önce insan kendisini bir sorgulamalıdır. Acaba ben ‘nasıl biriyim’ diye? Çünkü başımıza bu güne kadar her ne geldiyse hep bu kendini ‘iyi insan zannedenlerden’ gelmiştir. Her insan, fıtrat olarak iyiliğe eğimli ve güzel ahlak üzerine doğar. Önce ahlâkımızı güzelleştirmeliyiz.

Unutmayasınız! ‘Müslümanca yaşamadıkça ve Müslümanlığın gereklerini bir hakkın yerine getirmedikçe’ asla iyi bir insan olamayız. Ahlâkımız, ilhamını edebini ve güzelliğini ‘ithal malı ideolojiler ve zehirli telkinlerden’ değil, “Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olandır.” Buyuran Fahri Kâinat efendimiz Hz. Muhammed (sav)’den almalıdır. Keşke hepimiz yaratılışımıza uygun bir hayat yaşayabilsek. Lakin biraz palazlanınca ilk işimiz ‘ruhumuzu şeytana satmak’ oluyor.

Oysa iyi insan olmak; ‘erdemli olmayı ve nefsine gem vurmayı gerektirir. İyi insanlar güç, makam ve parayı değil hakkı gözetirler. Vicdan sahibi oldukları için din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin her türlü haksızlığa karşı çıkarlar. Oldukları gibi görünür, göründükleri gibi de olurlar. Söyledikleri ve yaptıkları tutarlıdır. Yapamayacakları hiçbir şey için söz vermezler.Onurludurlar, kul hakkına asla tevessül etmezler. Dünya meşguliyetleri onları asla Allah’tan alı koyamaz’ Meşguliyet deyince aklıma Hz. Mevlana’nın güzel bir sözü geldi. Ne buyurmuştu Hz. Mevlana; “İnsan büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar; bu dünyadaki türlü türlü meşguliyetler insanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirler ve gönlün sonsuz arzularıdır.’’

Sanki içinizden bazılarının ‘’Ne maval okuyorsun sen birader! Bu devirde iyi insan olmanın hiçbir kıymeti harbiyesi kalmadı bilmiyor musun? Hem bu dünya artık iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası oldu! Herkesin işine yaradığın kadar iyisindir.’’ dediğini duyar gibi oluyorum. Esasen en büyük manevi mağlubiyetlerimizden birisi de bu açıkçası. ‘Merhametli insanları aciz ve zayıf, iyilik yapanları da saf ve keriz, ahlak ve edepten yoksun insanları da akıllı sandığımız sürece, bu iş zor be kardeşim.’ İnsan kavun değil ki koklayıp da anlayasın! Hem ‘İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında olurmuş.’ Eğer sevgiye ve güler yüze kabız olup, nefrete ve kötülüğe amel olanların yüzünden iyi insanlar kenara çekiliyorsa vay halimize. Oysa hiçbir kötü kazanamadı. Mezarlıklar kendini vazgeçilmez sanan insanlarla dolu. Kemikleri çürümeden unutuldu gittiler.

Ez cümle demem o ki kıymetli dostlar; ‘Bir namazlık saltanatımız olacak. Taht misali o musalla taşında’ Ve imam efendi soracak: “Ey Cemaat-i Müslimin! Merhumu nasıl bilirdiniz? Hâli hayatında kemâl-i sıhhatinde iyi bir kişi miydi? Onun muvahhit, iyi bir Müslüman olduğuna şahitlik eder misiniz?” Cemaat de “Allah rahmet eylesin. Onun iyi bir Müslüman olduğuna şahitlik ederiz. Haklarımızı helal ediyoruz. Allah günahlarını bağışlasın!”derse sıkıntı yok. Yok, eğer ‘Camide cemaatte hiç görmedik ki herifi, nasıl bilelim’ diyorlarsa eyvah eyvah! Yandı gülüm keten helva!

Selametle…