17 Nisan 1993’te ani vefatıyla Türkiye’de bir dönemin kapanmasına vesile olan 8. Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, aramızdan ayrılalı 27 sene oldu. Bugün 35 yaşın altında olanlar onu bilmezler. Fakat onun 1980’ler Türkiye’sinde, bu topraklarda yaşayan insanların “ufuklarını açan”, “Türkiye’ye çağ atlatan” icraatlar yapan bir lider olduğunu, daha sonra kitaplardan, gazetelerden ve günlük konuşmalardan duydular.

Muhafazakâr, orta halli bir Anadolu ailesinin çocuğu olarak yetişen, yıllarını verdiği devleti ve bürokrasiyi çok iyi bilen Turgut ÖZAL, 12 Eylül askeri darbesinden sonra kurduğu ANAP ile 1983-89 yılları arasında Başbakan ve 1989-93 yılları arasında da Cumhurbaşkanı oldu. Yani Türkiye’nin kısır döngü içine hapsolmuş kabuğunu kırarak bu günlere hazırlamayı 6 yıllık Başbakanlığı döneminde yaptı.

Türkiye’nin kalkınmasının ve gelişmesinin en önemli dinamiklerinin “düşünce hürriyeti”, “düşünceyi ifade hürriyeti” ve “inanç özgürlüğü” olduğunu savunarak, bunlar sağlanmadan gelişmenin mümkün olmayacağı görüşündeydi. Bu nedenle, Türkiye’de bir dönem, düşünce ve inanç özgürlüğünün üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi döndürülen 141, 142 ve 163. maddelerinin gayretiyle kaldırdı.

Türkiye’yi dünyaya açan bir liderdi. Başbakan olduğunda işadamlarını uçağına alıp ülke ülke dolaştırması, ülkelerin yöneticileri ve işadamları ile tanıştırması Türkiye’de ilk defa görülen davranışlardı. Bu sayede Türk işadamları dünyayı tanıdılar ve dünyanın her köşesinde iş yapmaya başladılar.

1980’lerin Türkiye’sinde yaptığı her icraat, toplumda heyecan uyandırdı. Bürokrasinin zincirlerini kırarak, Türkiye’de tekelleşmeye son verdi. Türk insanı bu şekilde beş kuruşluk bir şeyi yirmi kuruşa almaktan kurtuldu. Birilerinin haksız kazançlarını ortadan kaldırarak, Anadolu insanını ezilmekten ve sömürülmekten kurtardı.

Kendisi dini değerlere vakıf ve bu değerleri yaşamaya gayret eden birisiydi. Fakat Türkiye’nin gerçeklerinin de bilincindeydi. Bu sebeple partisine, Türkiye’deki dört eğilimden insanları alarak toplumun tamamına ulaşmaya çalıştı.

Devleti çok iyi tanıdığı için, yönetimde ehliyet ve liyakati dikkat etti. Devlet kademelerine memur ve yönetici alırken ve atanırken tarikat, cemaat, ideoloji, hemşehriclik, aşiretçilik vb gibi “ırkçılık temelli ilkel davranışlara” itibar etmedi. Elbette bu özellikte olan insanlardan bürokraside görev alanlar veya yönetici olanlar oldu. Fakat sadece bir gruba mensubiyetten dolayı oluşacak yapılanmalara imkanı dahilinde müsaade etmedi.

Bürokrasinin beli onun döneminde kırıldı. Devlet hantal yapıdan kurtularak daha dinamik hale geldi.

Turgut Özal’ın çok şedit muhalifleri vardı. Siyasi tartışmalar ve muhaliflerine yönelik eleştirilerinde, nezaket ve devlet adamlığı ağırlığını hiç bir zaman bırakmadı. Kendisine yapılan sataşmalara kulak tıkayarak, yoluna devam etti. Devletin imkânlarını, muhaliflerini ezmek ve sindirmek için kullanmadı. Hatta 1987 yılında siyasi yasakların kalkmasına öncülük ederek muhaliflerinin önünü açtı.

Hedefleri vardı ve ülke için heyecanı büyüktü. Türkiye onun döneminde çağ atladı. Yaptığı hizmetlerin değeri ölümünden sonra daha iyi anlaşıldı.

Bu millet onu çok sevdi. Fakat erken bir dönemde, 66 yaşında ebediyete irtihal etti. Şayet yaşasaydı, kuracak olduğu yeni bir parti ile aktif siyasete devam edecek, hayalinde olan ve yarım kalan düşüncelerini hayata geçirme imkânına kavuşacaktı.

Erken ölümü, Türkiye için yeri doldurulamaz bir kayıp oldu.

Mekânı cennet olsun…