Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinden sonra İslam dünyası sahipsiz kaldı. Neredeyse işgal edilmeyen toprağı, sömürülmeyen kaynağı, katledilmeyen canı, tecavüze uğramayan ırzı kalmadı.

Osmanlı’nın külleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise mirasına sırtını dönerek tarihi iddialarından vazgeçti. Yüzünü Batı’ya döndüğü, değerlerinden vazgeçtiği yolda ne hakkıyla muasır medeniyetler seviyesine yükselebildi ne de tam anlamıyla bağımsızlığını kazanabildi. Her 10 yılda bir milli iradesine kast eden darbelerin sahipleri tarafından yönetildi.

Darbeleri tarihin çöplüğüne gönderen, her türlü dış müdahaleye karşı dik duran, içerde ve dışarıda hiçbir hakkını yedirmeyen, tarihi mirasını sahiplenen, kendi silahını üreten, devleti manevi değerleriyle buluşturan Recep Tayyip Erdoğan, 85 yıllık fetret dönemini sonlandırarak Türkiye’nin tekrar küresel aktör olmasının yolunu açtı.

Türkiye, emperyalistlerin Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de kestiği raconu bozdu, kuklalarını perişan etti. Türkiye’yi Libya’da Darbeci Hafter, Doğu Akdeniz’de Yunanistan durduramayınca bizzat sahipleri sahaya indi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron askeri dahil her türlü müdahaleyle Türkiye’yi alçakça tehdit etti. Erdoğan bu tehditlere sahada ve masada misliyle karşılık verince Macron geri adım atmak zorunda kaldı. Çünkü karşılarında ne içeriden teslim alabilecekleri ne de dışarıda boyun eğdirebilecekleri eski Türkiye var.

Türkiye sadece kendine reva görülen haksızlığa başkaldırmıyor. Müslüman ülkelerin gasp edilen haklarının hesabını da soruyor. Bundan 30 yıl önce Rusya’dan askeri, İran’dan ekonomik destek alan Ermenistan binlerce Azerbaycan Türk’ünü katlederek, kalan yüzbinleri de sürgün ederek Dağlık Karabağ’ı işgal etti. Topraklarının yüzde yirmisi zorla elinden alınan Azerbaycan’ın ne dişe dokunur bir askeri gücü vardı ne de yardım feryatlarına kulak verecek bir Türkiye. Soruna çözüm bulmak için 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tarafından kurulan Minsk Gurubu otuz yıl boyunca Azerbaycan’ı oyalamaktan öteye gitmedi.

Ermenistan, Karabağ’ı işgal etmekle kalmadı. Azerbaycan’ı taciz etmeye, sivilleri öldürmeye devam etti. Eylül ayında sivil yerleşim yerlerine gerçekleştirdiği son saldırılardan sonra Azerbaycan ordusu topyekûn karşı taarruza geçti. 1992 yılında dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’in Hocalı’daki kadın ve çocukları Ermeni katliamından kurtarmak için istediği 4 helikopteri göndermeyen Türkiye bugün bütün mevcudiyetiyle haklı davasında kardeşi Azerbaycan’ın yanında yer alıyor. Özellikle Türkiye’nin Azerbaycan Ordusuna verdiği SİHA’lar Karabağ’da destan yazıyor. Rusya ve Batı’yı arkasına alan, her türlü şımarıklık, küstahlık ve işgalden geri durmayan Ermenistan tarihinin en büyük hezimetini yaşıyor.

Modern savaşın kurallarını yeniden yazan Türkiye, emperyalistlerin sömürge düzenini altüst etmeye devam ediyor. Atası Osmanlı’nın izinde mazlumun sahibi, zalimin kâbusu olan Türkiye güçlendikçe işgal altındaki Müslüman topraklar da tek tek özgürleşiyor. Tarih imanın nelere kadir olduğunun şahididir. Karabağ’ı prangalarından kurtardığımız gibi şehrimiz Kudüs’ü de özgürlüğüne kavuşturacağız inşallah.