Yazmak, kayda geçmek, yazarak öğrenmek, yazarak dile getirmek bizim medeniyetin insanı nazarında neredeyse mübarek olarak görülen mühim bir iştir. Zira Allah insana kalemle öğretmiştir. Allah kaleme ve yazdıklarına yemin etmiştir. Efendimiz aleyhisselam, yaratılan ilk şeyin kalem olduğunu beyan etmiştir. Dolayısıyla “kitabet” insan var olduğu sürece kayda geçmeye devam edecektir. Kaz tüyü ile parşömene akıtılan mürekkeple başladığını sandığımız serüven, yazılım mühendislerinin mikro ciplere yüklediği bir evreye geçmiştir. Son yüz yılda yaşananlar, kitabetin nerede ve nasıl duracağına dair öngörüde bulunmanın ne kadar riskli olduğunu hepimize göstermiştir.

Gazetede köşe yazısı yazmak, -bu sütundaki ilkyazımda belirttiğim üzere- zor bir iştir. “Çalakalem Muharriri” değilse insan, gazetede yazmak insana akla karayı seçtirir ve dahi gününü gösterir. Köşe yazarlığını meslek olarak yapan yazı işçileri için durum böyle değildir. Onlar için mesele daha kolay ve basittir. Ortasından tuttukları değnekle gününü gösterdikleri insanların sayısı ve esamesiyle doğru orantılı olarak gün görürler. Bizim memlekette, ortasından tutulan değneğin değdiği insanlara karşı fevkalade bir merak olduğundan, yazı işçilerine düşen değneği sallama becerilerini geliştirmektir.

Eğer yanlış saymadıysam bu okuduğunuz seksen beşinci yazı olacak ve sizlerle bu köşede buluşmamız nihayete erecek. Benim için zorlu olduğu kadar keyifli bir dönem oldu. Yazdığım birçok yazının hayatıma dokunan bir tarafı vardı. Bazı yazılarım yirmi yıl önce yazılmış yayınlanmayı bekliyordu ve bu sütun vesilesiyle kâğıda dökülme şansı buldu. Bazı yazılarım, gazete matbaaya gitmek üzereyken Emre Şentürk’ün yoğun gayretiyle son dakikada gazeteye konuldu. Onlarca defa okuyup düzelttiğim yazılarımın yanında, ikinci okumayı ertesi gün gazeteden yaptığım yazılarım da oldu. Yerin altında yol alırken de yazdım, on bin fitte süzülürken de. Yoğun bakım servisinin önünde, bitmek bilmeyen endişeli bekleyişlerin arasında yazıldı okuduğunuz bazı yazılar. Bazı yazıları siz yazdınız, ben sadece sizlere okutmuş oldum. Kızım Elif Hüma’nın taarruzlarından kurtulabilmek için birçok yazı teheccüte kalktı.

Yazdığım yazıların kaç kişiye ulaştığını bilmiyorum. Lakin henüz daha lise yıllarımda kendisinden ilim talep ettiğim bir hocamın yazılarımdan birinin bir kısmını, benim olduğunu bilmeden paylaştığına şahit olunca sevindim. Hem gündemin dümen suyuna kapılmamak hem de gündemden kopmamak, köşe yazısı kaleme alırken yakalaması zor bir dengeydi. Bedelini bir şekilde ödediğim yazıları yazarken de okurken de büyük bir haz aldım. Sizlerin de daha fazla teveccüh gösterdiği yazılar böyle yazılardı. Bedeli ödenmemiş yazılar daha bir garip kaldılar.

Perşembe günü gazetede yayımlanan yazılarımı paylaşırken onlara “Cumaevveli Makalesi” ismini vermiştim. Cumayı ve ertesini görmeye duyulan bir özlemi dile getirmek içindi bütün söylediklerim. Cuma saatinde camide buluşalım ve kardeşliğimizi cümle âleme ilan edelim niyetiyle kelimeleri sıraladım. Cumanın ertesinin olabilmesinin yolunun cumanın ihya edilmesinden geçtiğine, ihyanın da cuma evvelinden inşa edileceğine inandım. Bu inşa ve ihya sadedinde daha çok şey yazılmalıdır ya da tekrar edilmelidir. Ancak gelinen noktada şahsi vaziyetim itibariyle bu yazılara biraz ara vermem icap ediyor. Temennim söz konusu vaziyetim geçici olur ve tekrar yazmaya başlarım.

Diriliş Postası’nda kaleme aldığım yazıların tek bir kelimesine bile müdahale edilmedi. Daha doğrusu sadece tek bir kelimesine müdahale edildi: Başlıkta kullandığım bir argo kelime, yayın ilkelerine takıldı. Sonuçta doğru olduğuna inandığım mevzuları kendi üslubumca ve gönül rahatlığıyla yazdığım bir gazetem oldu. Gençleri günaha sokmayan, maç haberini bile “nasipse karşılaşacaklar” şerhiyle veren bir gazetede yazmak benim için güzel bir deneyimdi. Genel yayın yönetmeninden gazete çalışanına kadar herkese teşekkür ederim. Hakkım geçtiyse helal olsun. Bir şekilde aramızda yazar-okur münasebeti sebebiyle hak-hukuk cereyan eden siz kıymetli kardeşlerime de varsa hakkım helaldir. Sizler de haklarınızı helal ediniz. Allah’a ısmarladık.