Türkiye’de cumhuriyet ilan edilip yeni bir devlet olarak yolumuza devam ettikten sonraki ilk darbe 27 Mayıs 1960 darbesidir.

Bundan on yıl öncesine kadar ise zaten seçimsiz, tek adam idaresinin olduğu, parti devletinin hüküm sürdüğü yıllardır.

Yasama onlar, yürütme onlar, yargı onlar…

En iyi yaptıkları şey ise yürütme… Allah var, ülkenin kaynaklarını yürütüyorlar.

Ancak devlet işlerini milletin isteklerine, beklentilerine, çağın gereklerine uygun yürütemiyorlar.

Tabii zamanla dünya düzeni değişip toplumsal baskı artınca sistemde bazı değişiklikler yapmak zorunda kalıyorlar.

Önce CHP dışında parti kurulmasına izin veriyorlar. CHP’den ayrılanlar, 7 Ocak 1946‘da Demokrat Parti adıyla yeni bir parti kuruyor.

Demokrat Parti’nin kurulduğu yıl, yani 1946’da yapılan seçimlerde ise dünyada eşi benzeri görülmeyen bir uygulama yapılıyordu: Açık oy, gizli tasnif.

CHP’nin sandık görevlileri, seçim sonuçlarını tayin ediyordu. Öyle bir korku ikliminde halkın zaten özgür iradesini sandığa yansıtması beklenemez de diyelim ki açık oylamaya rağmen yansıttı, gizli tasnifle halkın oyları anında yer değiştirirdi. Doğal olarak da değiştirmişti zaten…

Dolayısıyla Demokrat Parti, iktidara gelmek için 16 Şubat 1950’de gizli oy, açık tasnif ve yargı denetimini kabul eden, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşan bir Yüksek Seçim Kurulunu öngören seçim yasası kabul edilip de yeni seçimler yapılana kadar beklemek zorunda kalacaktı.

14 Mayıs 1960 seçimlerini ise %52,7 oyla 408 milletvekili çıkarıp Demokrat Parti kazanacak, CHP ise %39,4 ile 69 milletvekili çıkarabilecektir.

Daha sonra ise sırasıyla yapılan 1954 seçimlerini bugüne kadar kırılamayan %57,5 oy oranı ve 502 milletvekiliyle; 1957 seçimlerini ise kısmi oy kaybı yaşasa da %47,9 oy oranı ve 424 milletvekili ile Demokrat Parti kazanacaktır.

Bundan sonra ise halkın iradesiyle iktidara gelemeyen CHP ve İnönü, sandık dışında alternatif yol arayışlarına girecektir.

Nitekim çeşitli kumpaslar, algı operasyonları, yalan haberler vb. sonucunda 27 Mayıs 1960’ta emir komuta zinciri dışında bir askerî darbeyle ordu yönetime el koyacaktır.

Darbe sonrasında Cemal Gürsel’in İsmet İnönü için şöyle dediği kayıtlara geçmiştir:“Cumhurbaşkanı olmak için, gerdeğe girecek damat gibi heyecan içindeydi.”

Sonrasında ise Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanı uyduruk bir mahkemenin, utanç dolu yargılamaları ve hiçbir hukuk kaidesine uymayan insanlık dışı kararıyla idam ediliyor.

Cemal Gürsel, CHP ve İnönü’nündarbe ve idamlardaki rolünü şöyle anlatıyorbir mektubunda: “İnönü ve CHP’den gelen baskılara sesimi çıkartamadım.”

Sonrasında ise Türk milletinin ilelebet unutmayacağı bu olay; hafızalara kazınıyor, bir utanç vesikası olarak tarihteki yerini alıyor. Bir tek CHP zihniyeti için bu utanç geçerli değil.

Tüm millet; 27 Mayıs’ı öfke, nefret ve utançla anarken CHP zihniyeti ise hâlâ bir darbe olarak adlandırmaz. Hatta bu utanç gününü yirmi yıla yakın “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutlamışlardır.

CHP zihniyeti için demokrasi, sandık, askeri vesayet ve darbenin ne olduğunu anlamak için sadece 27 Mayıs Askerî Darbesine bakış açılarını bilmek yeterlidir!..