Yemen’de devrik lider Ali Abdullah Salih’in desteğiyle meşru hükümete darbe yaparak Eylül 2014’te başkent Sana’yı işgal eden İran destekli Husiler, zekât yasasını değiştirerek gelirlerin beşte birinin “humus” adı altında Haşimoğulları’na tahsis edilmesine karar verdi. Husilerin müftüsü Şemseddin Şerefüddin, yasa değişikliğini savunduğu hutbesinde, Yemenlilerin satın aldıkları her şeyden beşte birini, örneğin beş şişe maden suyu alırlarsa bir şişesini Haşimoğulları’na, yani Husilere vermeleri gerektiğini söyleyerek bunun Haşimoğulları’na “Allah tarafından verilen bir hak” olduğunu anlattı.

Fakat liderlerinin Haşimoğlulları’ndan ve Hz. Peygamber’in soyundan olduğunu öne süren Husilerin bu adımı tepkilere yol açtı.

Müslüman Kardeşler Cemaati’nin Yemen’deki kolu Islah Partisi, yayınladığı bildiride, Husilerin kontrolleri altındaki bölgelerde uygulamaya başladıkları yeni yasayı “İslam dininin eşitlik ilkesine aykırı ayrımcı bir yasa” olarak niteledi. “Darbeci çete” tarafından çıkarılan yasanın geçersiz olduğunu belirten Islah Partisi, söz konusu çetenin Yemen halkına karşı sürdürdüğü savaşı finanse etmek için Yemenlilerin paralarını çaldığını ve ülkenin doğal kaynaklarını gasp ettiğini söyledi.

Güçlü bir dille yazılan ve oldukça beğenilen bildiride dile getirilenlerin hepsini bir köşe yazısında zikretmek mümkün değil. Fakat kısaca şöyle özetleyebiliriz: Husi fitnesinin kökenini hicri üçüncü yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Yahya er-Rassi’ye dayandıran bildiride, Yemenliler arasında“sülale” esasına göre ayrımcılık yapılamayacağı kesin bir dille ifade ediliyor ve “eşit vatandaşlık” kavramının altı çiziliyor.

Bu şekilde Yemen’deki asıl soruna dikkat çekiliyor. Husiler, “Hz. Peygamber’in soyundan geldikleri için” ülkeyi yönetmenin kendilerinin hakkı olduğunu iddia ediyor ve bu anlayışı bir inanç esası (akide) olarak benimsiyorlar.

Dolayısıyla Husilerle birlikte halk iradesinin tecelli ettiği demokratik bir Yemen inşa etmek ve ülkeyi yönetmenin kendileri için “ilahi hak” olduğuna inanan insanlarla ortak bir zeminde buluşmak tamamen imkânsız hale geliyor.

Yemenliler ya Husilerin asılsız iddiasına teslim olup yönetimlerini kabul edecek ve gelirlerinin beşte

birini onlara verecekler ya da sonuna kadar savaşacaklar. Üçüncü bir yol mümkün değil ve zaten geçmişteki benzer isyanlarda da olmamış.

Yemen halkı Husileri yenip doğal boyutlarına geri dönmelerini sağlayabilir. Fakat bunun için iki şeye ihtiyacı var: Birincisi, halk iradesini temsil eden ve özgürce hareket edebilen gerçek bir liderlik. İkincisi, ihtiyaç duyduğu desteği verecek güçlü ve güvenilir bir müttefik. Husi darbesine son vermek bahanesiyle Yemen’e müdahale eden Suudi Arabistan-Birleşik Arap

Emirlikleri koalisyonu kendi çıkarları için ülkeyi daha çok parçaladı ve sorunlar arttı. Yemenliler müttefik olarak Libya’da gücünü ispat eden Türkiye’yi tercih etseler de Riyad’da bir otel odasında esir tutulan Cumhurbaşkanı Hadi’nin bağımsız irade ortaya koymaktan aciz zayıf yönetimi Yemen halkının ülkeyi içindebulunduğu durumdan kurtarma mücadelesinin önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Bu nedenle önce o engelin uygun bir şekilde aşılması gerekiyor.