Amerika seçimlerini medyadan Türkiye seçimleri gibi yakından izledik. Televizyonlar info-grafiklerle seçim sonuçlarını an be an canlı yayınlayarak merakımızı giderdiler. Adını sanını duymadığımız, haritadaki yerini bilmediğimiz şehirlerden çıkacak delegelerin sonucu nasıl etkileyeceğine dair yorumlar yaptık. Doğru söylemek gerekirse işi biraz abarttık. Hangi ihtiyar gelirse Türkiye için daha iyi olur değerlendirmeleri yaptık. Dünyaya dayattıkları kadar adil, şeffaf ve doğru bir sisteme sahip olmadıklarını anladık. Sonuçta iki ihtiyar gladyatörün vuruşmasından daha ihtiyar olan kazandı. Amerikan’ın geleceği ve dünya için ne ifade ediyor bu sonuç, fazla bir şey öğrenemedik. Deprem ve virüs konusunda çok kıymetli bilim adamlarının detaylı açıklamalarına nazaran siyasi konularda bu performansı maalesef göremiyoruz.  Malumattan öteye geçmeyen bilgilerle ekran başında saatler geçiyor…

Amerika’nın yakın tarihine baktığımızda savaş, terör, göç ve acıdan başka bir şey görmüyoruz. Dünyanın jandarmalığına soyunan Amerikan hükümetleri insanlığa zulüm etti.  Kendi menfaatleri için toplumları felakete sürükledi. İnsani manada hiçbir değeri baz almadıklarından zalimliklerinin nerede başlayıp nerede biteceğini de kestirmek mümkün olmuyor.  11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve bazı yerlere yapılan saldırıların gerçeğini bir türlü öğrenemedik. Bu terör saldırısı bahane edilerek yüz binlerce insan öldürüldü, milyonlarcası göç etmek zorunda kaldı.  Seçim nedeniyle sadece grafik yayınlayan televizyonlar bu konulara hiç girmediler.

Amerika’nın politikaları nedeniyle özellikle İslam dünyası son 20 yıl büyük kâbuslar yaşadı. Irak, Afganistan, Suriye’de yaşanan acıların hesabını kim verecek? Biz hala kim kazanırsa Türkiye’nin yararına olur tartışması yapıyoruz.  Ne önemi var ha Trump kazanmış ha Biden… Daha önce de Barak Obama kazanmış, İslam ülkelerini dolaşarak nutuklar irad etmişti. Biz pembe rüyalar görmüştük adamın babası Müslümanmış, göbek adı Hüseyin’miş ne ifade etti. Geriye koca bir enkaz, içinden çıkılmaz kargaşalar bırakarak gitti.

Obama’nın dünyaya şirin görünerek yaptığı yanlışları Trump açıktan ve göstere göstere yaptı. Vahşi kapitalizmin kibirli işadamı tipinin örnek temsilcisi kötü bir şöhret bırakarak makamı terk ediyor. Hatta seçimi kaybetmesine rağmen gururuna yediremeyerek ortalığa tehditler savuruyor. Başkan olur olmaz Müslümanları ülkede istemediğini, bazı Müslüman ülke vatandaşlarına vize uygulayacağını açıkladı. Suudi Arabistan ve körfez ülkelerini tehdit ederek haraç mahiyetinde paralar aldı. Paraları görünce Arap yandaşlarıyla kılıç kalkan dansları yaptı. Siyonist damadı eliyle Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti. Arapların ensesine binerek onları İsrail’le barışa mecbur etti. Türkiye’ye tehditler savurdu, hakaretler etti. Ara sıra bozuk saat gibi doğruları gösterdi. Daha neler, neler… Trump’la beraber ABD’nin derin ve egemen güçleri bildiğini okudu. Şimdi biz, “vahşi kapitalisti tam ehlileştirecekken adamın ömrü vefa etmedi” diyebilir miyiz?

Peki, Biden ne yapacak? Biden’ın Trump’tan farkı devlet tecrübesi olması ve kurumsal yapıya inanması. Belki Amerika’ya söylem bazında devlet ciddiyeti getirir. Ancak Türkiye için kim gelirse gelsin fark etmemeli, biz kendi işimize bakıp onların bize göre kendilerine ayar vermelerini sağlamalıyız.