İnsan değer görmek, onay almak ve kendisini bir yere ait hissetmek ihtiyacı içindedir. Bebek bile insanların onu kucaklarına almaları, sevmeleri ve güzel söz söylemelerinden olumlu etkilenir ve bunun temel güven duygusuna ciddi bir katkısı olur. Anne baba çocuklarına sözlü olarak söylemese bile, bakışları, beden dili ve şefkatli bir ses tonuyla, ihtiyacı olan pek çok duyguyu hissettirebilir.

Ailede değer verilen, bir şey yaptığında çabası övülen, fikrine önem verilen ve desteklenen çocuk, kendisinin iyi bir şeyler yapabileceği inancıyla büyür. Bu da kendisine güvenmesini sağlar. Böylece daha kolay adım atar, yapamadığında tekrar deneme cesareti bulur. Eğer ebeveynler çocuklarını sevgi ile bağrına basıp ailenin değerli bir üyesi olduğunu hissettirmezlerse, bu ihtiyaç giderek büyür ve çocuk ya da genç buihtiyacı giderecek kaynaklara yönelir. Bir atasözümüzde, “Aç köpek fırın devirir” diye bir söz vardır. Yani ihtiyacın büyüklüğü savrulmanın hızını da belirler. İnsanları kıyafetlerine, güzelliklerine, nerede yiyip içtiklerine, ne kadar kazandıklarına ve statülerine göre değerlendiren bir ailede büyüyen çocuk, aynı değerleri benimseyerek büyür. Giderek kendisi de o değerlere sahip olma mücadelesi verir.

Bu durumda, şahsın mutluluğu; başkalarının beğenmesineve özendiği kesime benzemesine ayarlı olur. Beğendiği insanlar gibi olmaya, aynı muhitte bulunmaya ve aynı kulvarda görünmeye çalışır. Kendi tercihleri, başkalarının tercihlerinin potasında erimiştir. Onay alıp beğenildikçe var olduğunu ve bir anlam taşıdığını hisseder. Çünkü hayatı ve kendisini anlamlı hissetmek çok derin ve acil bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç ise insanı olmadık şeyleri denemeye ve yapmaya sevk edebilir.

Gelelim estetik ihtiyacımıza. Doğuştan ya da sonradan oluşmuş bir şekil bozukluğu varsa, zaten operasyon gereklidir. Normal olmayan ise, toplumun beğeni kriterlerine göre estetik yaptırılmasıdır. Bu operasyonlar devamını getirmek zorunda kalındığı için insanı o uygulamaya bir nevi bağımlı yapar. Bu süreci devam ettirecek ekonomik imkânlar kısıtlı ise, beslendiği tabiri caizse aort damarı tıkanmıştır. Budış referans ayarlı bir yaşama biçimidir.  “El ne der?” diye hareket ettiğimiz için maneviyatımız ve bizim asıl iç donanımlarımız beslenemiyor, zayıflıyor hatta varlık krizine giriyor diyebiliriz.

İnsanımız aileden sokağa çekildi. Kozmetik ürünleri sokakta nasıl baş döndüreceğimiz ve herkesin bakışlarını nasıl kendimize çevireceğimize göre plânlandı. Dışarıda ilgi çekebilmeye odaklandık. Sonuçta evet ilgi çektik. Boşanmalar, aldatmalar, ahlâkî kaymalar arttı, gayri meşru hayatlar arttı. Evde olduğumuz zaman bile sosyal medyada olunca aslında yine evde olamamış olduk.

Hesap vereceğimizi ve her an Allah’ın (cc) huzuruna gidebileceğimizi unuttuk. Değerimizin kendi iç güzelliklerimizi ortaya çıkararak insanca yaşamamızda ve Allah’a (cc) göre bir hayat modeli oluşturmakta olduğunu unuttuk. Kendimizi tüketen sistemin çarklarından acilen kurtarmamız lazım. Başkaları için değil eşimiz ve kendimiz için evde süslenmeliyiz. Yanlış alışkanlıklarımıza, şişirdiğimiz egomuza, dışarıya bakmaktan şaşı olmuş gözlerimize, eşimizin iyi yönlerini görme kusurumuzdan göremediğimiz için gözlerimize manevi estetik yaptıralım. Asıl bunların düzeltilmeye ihtiyaçları var.