Bir köşe yazısına sığmayacak üç önemli başlığı yan yana koyarak hatırlamak güzel olur diye düşündüm.

Kelimelerin etimolojileri düşündüğümüzden daha derin anlamlar içerdiklerini görürüz. Muhalefet, muhalif, muhtelif, ihtilaf, hilaf vb. gibi kelimelerin tamamı aynı kökten ve üç harften oluşur; h-l-f… Peki, Hz. Peygamber acaba neden “ihtilafta rahmet” olduğunu söylemiştir, hiç düşündük mü?

Gerek Türkçe gerekse Arapça kök kullanımıyla ‘ihtilaf’ birbirine ters düşme kadar asıl vurgulanması gereken anlamıyla “çeşitlilik ve farklılık” (diversity) olarak anlaşılmalıdır.Aksi halde ihtilaf, muhalefet ve muhaliflik hali birbirini yok etmeye yönelen bir “düşmanlık” olarak anlaşılır. Bunda da “rahmet” olmadığı açıktır. Konuları husumetle tartışmak kargaşayı, dostça tartışmak (müzakere) ise orijinal ve faydalı fikirleri doğurur.

Bu durumda, içinde rahmetin olduğu “ihtilaf”, “muhaliflik” gerçekte bir çeşitlilik ve farklı görüşlere saygı göstermeyi içeriyor olmalıdır. Çünkü tek tip düşünce tarzı sadece bilimin kısırlaşmasına değil, sosyal hayatın da çölleşmesine yol açar.Tek tip düşünce,bir ve sıfır yani siyah ve beyaz olarak dünyayı algılar. Gerçek hayatta ise farklılıklar ve çeşitlilik, renklilik ve canlılığın kaynağıdır. İçinde iyi niyetin olduğu bütün eleştiriler, olumlu katkı ve çözüm önerilerine giden yolda faydalı bir araç olarak görülmelidir.

“Çok seslilik” bir kakofoniye dönüşmediği sürece yararlıdır ve farklılıklar üzerinden gelişmenin ön şartlarındandır. İfade özgürlüğünün anlamı, kişi ve grupların çekinmeden, korkmadan düşüncelerini ortaya koyabilmeleri, savunabilmeleri ve icra edebilmelerine dayanır. Demokratik ortamlar bu amaca yönelik olarak daha iyi fikirlerin ortaya çıkabilmesini sağlamak üzere çok sesliliğe izin verir.

Hâlbukisusan düşüncelerin bir kısmı, mevcudu bir adım daha öteye götürecek ve çözüm önerileri sunabilecek görüşler olabilir. Bazen bu görüşler rastgele, kulaktan dolma bilgiler ile veya konuşanların hayal ve varsayımları ile değil, bilgi, gözlem ve tecrübe ile ortaya çıkan sağlam dayanaklı bilgiler de olabilir. Eğer bu bilgi ve tecrübe yeşerme imkânı bulamaz ya da kendini ifade etmede zorlanırsa toplum,“kahve muhabbetleri” seviyesinde sonuçsuz bir kakofoniyi yaşamak zorunda kalır.

Çok seslilik ve çoğulculuğun kültürümüzdeki dayanağı “Rey” ve “İstişare” (Danışma usulü)’dir.Rey usulü konuya ehil olanlar tarafından tartışma ve müzakerelerle görüşlerin ortaya konulması veya “ittifak” ile ya da oy çokluğu ile o görüşün kabul edilmesi yöntemidir. Bunu biraz zorlarsak teknokratlar yönetimine benzetebiliriz. Ancak bu yöntem, asla aristokratlar yönetimi veya oligarşi değildir. Burada aslolan ehliyet, liyakat ve ihtisasa dayalı tercihlerdir. Hiç şüphesiz bunun da en temel dayanağı tarafların iyi niyeti yanında, adalet ve hakkaniyet dayanaklarının bir temel postula ve mesnet olarak kabul edilmesidir.

Muhalefetin iyi niyet taşıması da diğer bir önşarttır. Çünkü kronikleşmiş bir hastalığa dönen “müzmin muhalefet” yapılan iyi veya kötü hiçbir işi olumlamaz. Çünkü bu tür bir muhalefet veya siyaset anlayışı “biz ve diğerleri, yani düşmanlar” gözüyle topluma bakar. Hâlbuki ideal olan “biz ve bizden bazı farklılıkları olan diğerleri” gözüyle bakmaktır.

Muhalefette ve genel olarak siyasette doğru yöntem, insanların şahsi hayatlarındaki yöntemden çok da farklı değildir. İdeal bir insan öğrenmeye açıktır, empati kurar, olumlu eleştiriye açıktır. Olumlu eleştirilerden kendisinin gelişmesi adına pay çıkarır. Devlet yönetiminde de aynı yöntem önemli ve geçerli bir usuldür. Olumlu eleştirilerden hareketle daha iyi yapılabilecek konular yol haritaları, stratejik planlamalar çıkarılabilir. Tabii ki bunun da ön şartı az önce ifade ettiğimiz gibi bu muhalefetin “müzmin” olmaması,  “iyi niyet” taşıyor olmasıdır.

Bunun ötesinde keskin bir şekilde toplumu mutlak ve iki veya daha fazla kampa bölen anlayışlar uzun vadede toplum için büyük bir kaos ve yıkıma zemin oluşturur.

Türkiye gerçeği üzerine dönersek siyasi çekişmenin içerisinde doğru ve yanlışların birbirine karıştığı bir “sağırlar diyaloğu”oluşmaması ve muhalefetin iyi yapılana “iyi”, kötü yapılana ise “kötü” yapılıyor diyebilme erdemini taşımasıgerekir.Bu sadece muhalifin değil, bizzat yönetenlerin de yapması gereken asli bir iştir. Çünkü gelişmenin yolu çeşitliliğin ve farklılığın içinde olduğu “rahmet” arayışından geçer.