Bazen insan içinin acısından ne yazacağını bilemiyor. Yazmak zor oluyor hatta çok zor oluyor. Ama benim gibi sesi yazarak çıkanlar buna mecbur, yazmaya mecbur, zira yazamazsa konuşamıyor da.

Elazığ’da olan ve başta Malatya olmak üzere çevre illerde de hissedilen depremden sonra aslında söylenecek ne varsa söylendi sanıyorum. Bir de şöyle bir mesele var aslında bazı acıları her ne yaparsak yapalım anlatacak bir kelime yok. “Acı” demek hafif kalıyor bazen. Onun için kelimeler noksan, cümleler eksik sadece bir his insanın sinesinde ve buna karşılık gelecek kelimeyi henüz bulamamış insanoğlu. Ölenlere rahmet diliyor, yaralılara şifa ve içinde bir sızı kalıyor.

Ama acıyı paylaşmak diye bir şey var. Birkaç gündür gördüğümüz, yaşadığımız ve şahit olduğumuz da tam bu. Memleketin her bir yanından insanlar deprem bölgesinde acısı olanlara yardımcı olabilmek ve neleri varsa onları paylaşabilmek için seferber oldular. İnsan kendi kendine “ne güzel milletiz” demeden edemiyor.

“Gardaşım, gardaşım…” diyerek ağlayan abiyi nasıl unutacağız ki mesela? Ya da o enkaz altından, bütün bir binanın betonları arasından ve belki de artık ümidini kesmişken çıkarılırken “başıma bir örtü verin” diyen teyzeyi… Yanındaki herkese annelik yapan ama kendi de bir beton yığının altında olan “Azize”yi… Sonra onunla telefonda konuşan görevliyi… “Geleceğiz” diye ağlaya ağlaya komutanına seslenen askeri… Çocuklarının üzerine siper olmuş halde can veren o babayı nasıl unutacağız?

Allah ölenlere rahmet etsin ve şifa versin geride kalanlara… Ve hepimize yardım etsin.

Ama bir şeyi daha unutursak nankörlük etmiş oluruz; devleti… Devlet ilk andan şimdiye değin afet bölgesinde milletinin yanında durdu ve duruyor. Devletin Cumhurbaşkanı gidip cenaze evlerini ziyaret ediyor, tabutlara omuz veriyor. Bakanlar, vekiller, başkanlar acıyı paylaşmak için seferber oluyor. Zira kardeşlik paylaşmaktır düsturunu içine sindirmiş ve bütün bir memleket toprağına emzirmiş bir millet işte bu millet.

Bir de ısrarla nankörlük eden, hainlik eden ve bu acının üzerinden bile kendi pis, kendi kirli ve kendi şereften yoksun hallerini orta yere serenler var. “Vergi muafiyeti olmasın diye depremin şiddeti açıklanmıyor” diyenler. Ya hu şaşırıyorum ve gerçekten soruyorum; hangimizin aklına bu deprem anında ve bunca acı yaşanırken depremin şiddetiyle vergi muafiyeti meselesi gelir ki? Nasıl bir insan o anda bunu düşünür? Şimdi bu yazıyı okuyanlar arasında aklına bunu getiren oldu mu sahiden?

Şunu söyleyeyim devlete “kes sesini” diyen, diyebilen; devleti toplanan yardımları hiç etmekle itham eden, hatta sadece ima eden, afetten kendince siyasi çıkar devşirmeye çalışan ya da bir şekilde bölücülük peşinde olan, enkaz altında insanlar varken ve devlet bütün gücüyle milletinin yanındayken bir fırsat bulup da nereden “çaksam ”diye arayanlar ve bunca acının içinde halen dahi bu pisliğini etrafa bulaştıranlar insan olamazlar…

Ve şunu da yine anladım ki kardeş olmak için illa aynı anadan doğmak, aynı babadan olmak gerekmez. Aynı acıyı hissedenler de kardeştir.