Küçükken hayaller kurardık değil mi hepimiz? Hayallerimizin içinde büyümek, meslek sahibi olmak, evlenmek, ev almak, araba almak, çocuk sahibi olmak, çocukları büyütmek, onların mürüvvetlerini görmek… Gider de gider, bir sürü mutluluk vardı. Hayallerin ardı arkası kesilmezdi. Biri biter, diğeri başlar; biri bitmeden öbürünü ister…

Herkesin hayali vardır. Ve bu hayallerin de bir raconu vardır. Hayallerinde insanlar kendilerini mutlu edecekleri olayları canlandırırlar, gerçekleştirmek isterler. Kimse mutsuzluk üzerine hayaller kurmak istemez. Yalnız bu hayallerini gerçekleştirmeye çalışırken insanların hiç hesaba katmadığı durumlar ortaya çıkabilir. Örneğin onca yıl emek verdiğin hayal dünyana tam her şeyi oturtmaya başlamışken planlamadığın şekilde bombalar yağmaya başlayabilir. Evini, barkını, sokağını, topraklarını istemediğin bir şekilde düşman askerleri işgal edebilir. Senin, eşinin, çocuklarının, akrabalarının, sevdiklerinin canlarını hiçe sayarak- sen o kadar masum, o kadar güçsüzken – orantısız güçlerle sana saldırabilir.

O zaman seçim şansı kalmaz işte sana. Savaşmak istesen gücün yok ki, mecbur göç edeceksin. Evini, birikimini, emeklerini, mesleğini, kariyerini… Neyse hayallerin bir kenara bırakıp yola düşeceksin. Göç etmek de öyle kolay bir şey değil ha! Hele göç eden statüsünde göç ettiğin halkla iç içe olmak hiç kolay değil.

Göçten sonraki yaşadığın sosyolojik hezimetleri bir kenara bırakalım; o hezimetlerin üstesinden geldin diyelim. Zar zor ev buldun. Zar zor iş buldun. Artık biraz da olsa sığınmacı hayatını oturtabilmiş hissediyorsun. Gözü titrediğinde dünyaları yıkacağın eşin yanında, onlar için canını vermekten zerre çekinmeyeceğin çocukların… Onlar için, onlarla beraber olmak adına almışsın tüm dünya yükünü üzerine. Çok ağır yükler taşıyorsun omuzunda ama şikâyetin yok. Çünkü onlar için her şey, sadece onlar için… Umurunda mı çektiğin acılar?

Ve sonra… Düzelmeye başlıyor her şey yavaş yavaş, derken… En azından çoluk çocuk açta / açıkta değil diye düşünürken… Hayattan çıkıp kendini yeni, mutlu hayallere kurmuşken… Çektiğin ruhsal / fiziksel acılar biraz olsun kendini dindirmeye başlamışken bir haber geliyor:

“20 yaşında gencecik hamile anne, 10 aylık bebeğiyle; birkaç gün sonrası için doğum hayalleri kurarken tecavüz edilerek öldürüldü.”

Yapılana bak… O gözü titremesin diye uğraştığın, aç kalmasın diye gecelerce aç kaldığın… Kendinden vazgeçip hayatını onlara adadığın, onlar ağlarken senin durumun daha beter olmasına rağmen güçlü kalmaya çalıştığın, her gece yatarken hayallerinde onları kurduğun, tüm hayatını onlar için yaşadığın… Tüm acılara onlar için katlandığın… En kıymetli yanın eşine… O masum, biricik çocuklarına… Yapılana bak…

Emin olun; kimsenin hayali bu değildir.

Ve kimsenin seçimi de.

Şimdi çoğuna kolay geliyor tabi; mülteciler hakkında saçma sapan söylemler. Diyecek hiçbir sözüm yok. Kendileri bilir. Nasılsa bu:

“Tamamen vicdan ve insanlık meselesi”