Dedeleri de böyleydi: Kansız, kimliksiz, modern.

Geçmişe reddiyenin, ruh ve ahlâk inkârının pervâsız muhafızları… Ayasofya’nın göbeğinde sergilenen Amerikan balesini alkış ve hayranlıkla seyretmişlerdi zamanında. Şahsiyetimizi savuran yavuz kasırgaların, mayamızı donduran soğuk tufanların kıyıcı cereyanlarıydılar…

Şimdi de torunları: Aynı işgalci hırçınlıktan dökülen mukaddes delici sağanaklar…

Vazifelerini sürdürüyorlar.

***

Dehşet bir cumhuriyet ayini geçirdik.

Sultanahmet-Ayasofya meydanında ‘’işletmeler huzursuzlanıyor’’, ‘’mimarî tahrip oluyor’’ bahaneleriyle dinî kitap fuarını yasaklayanlar; aynı yerde, aynı izzetli ruh ikliminin ortasında devasa bir konser tezgâhladılar. Hem de sanatçı geçinen en azılı İslâm düşmanlarını, en azılı terör sempatizanlarını teptirdiler onca muazzez türbenin arasında.

Bangır bangır küfürlerini ifşa ediyorlar.

Bu bir istilâ eylemidir.

Bunlarla uzlaşı alanı aramak bir reel-politik deha hamlesi değil, şahsiyetsizliktir.

Bu faciayla kutuplaşmak bir îman meselesidir.

İki asırdır yakaladıkları her fırsatta kutsallarımızı çiğniyorlar. Yüz buldukları her an, aziz yâdigârlarımızı yağmalıyorlar. Her boşlukta, İslâm estetiğiyle örtülmüş solgun Ayasofya ikonalarını yeniden gün yüzüne çıkartıyorlar. Ve o putlara, çok özledikleri zafer kahkahalarını yeniden attırıyorlar.

Ağlayalım.

Onlara değil kendimize ağlayalım.

Demokrasi serlevhasıyla onlara verdiğimiz işgal ruhsatlarına sızlanalım. Cumhuriyet kadınlarının devrim malı tokalarında ucuz bir tel parçası bile olamayacakların, örtülü beyinlerinden tükürdükleri “Ben de Cumhuriyet kadınıyım!’’ yakarışlarına acıyalım. En laik karikatürlerde kara mizah malzemesi olan Müslüman karakterinin, İslâm kiniyle dolu tükenmez kalemlere mürekkep taşımasına hayıflanalım.

Ne acı.

Notre-Dame’ın, kamburuna dahi ihanet etmiyor Siyonperest krallığın Hıristiyan beylikleri… Öz medeniyetimizin düşük çocukları, lâ teşbih, kendi Esmeraldalarımızı en habis çukurlukların çamurlarına boyuyor. Tıpkı Rahip Frollo gibi, saf güzelliklerimizin ırzına göz koyuyorlar…

Fakat bu trajik romanı biz yönetmiyoruz. Victor Hugo değiliz. Maalesef, Atatürkçülük cüppelerine gizlenen Frolloları balkondan atamıyoruz.

Asıl buna kavrulalım.

Ve kendimize yakıcı bilmecelerin en şaircesini soralım:

Mezarda kan terliyor babamın iskeleti

Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?