Güngören’de belediye çalışanı bir gencin ayağa kalkmadığı için rencide edildiği iddiasıyla başkan yardımcısı görevinden alındı.  Cumhurbaşkanı Erdoğan tepkisini “Kendi nefsinin peşine düşen, sadece kendi ajandasına, kariyerine hesabına odaklanan kişilerden dava adamı olmaz. Gurur abidesi olanlardan dava adamı olmaz.’ sözleriyle dile getirdi.

Erdoğan’ın bu sözleri sadece Güngören için söylemediğini biliyoruz.

Bu cümleler kibir abidelerine imrenenler için önemli uyarı oldu.  Çünkü kibir son 30 yıldır “davası olan” insanların büyük imtihanı olmaya devam ediyor.

Bu imtihanın kazananları da var, mütekebbirlere benzeyerek çok sayıda kaybedeni de…

Kaybedenlerimiz; geldikleri yerleri unuttular. Makam mevkii paranın şehvetiyle; kibir stajlarını bizim; eş, dost, arkadaşlarının üzerinde yaptılar ve kibir abidelerine dönüştüler.

Bugün en büyük derdimiz; Beyaz Türk olarak adlandırılan kıdemli kibirlilere benzemeye çalışırken sadece kavgasını değil, benliğini ve idrakini hatta insanlığını kaybeden sözde dava adamlarımız. Bu kaybedenleri yakından tanıyorsunuz.

Belediyelerde, bürokraside ahkâm kesiyor, hallice makamlar işgal ediyor, ekrandan inmiyor, köşe yazıyor, fildişi kulelerden İslam dünyasını kurtarıyorlar.  Ve acı tarafı;  bu kaybeden tayfa bir camekânda olduklarından habersiz, kibir kıyafetiyle örtünebildiklerini zannederek aslında ne denli çıplak olduklarının farkına bile varamıyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hep uyarsa da kaybedenlerin sayısı hiç azalmıyor. Çünkü bu kibirli tayfanın patronlar ve yöneticiler hatta Ankara nezdinde muteber olmaları yeni yetmeleri de heveslendiriyor.

Meyveleri olgunlaşan ağaçların boynunu büktüğü gibi makama paraya ulaştıkça boyunları bükülmüyor bu tayfanın. Çünkü büyümüyor, kavak ağacı gibi sadece uzuyorlar.

Bu büyüyememişlik kibri görünür hale getiriyor. Kibir ehlinin gölgesi de aynı toprakta yeşeren ama uzamak yerine meyve vermeyi tercin edenlerin üzerine düşüyor önce. Güneşini kesiyor, meyve veremez hale getiriyor. Bugün sadece siyasette değil medya dünyasında da karşımıza çıkan eşinin dostunun kardeşinin omzuna basarak görünür olma hastalığının sebebi de budur.

Bu hastalık her yerde…  Mesela henüz üç beş çalışanı olan bir şirket sahibi bile şöyle hallice bir paraya alınmış 4×4’e biniyor ya da en az bir Audi A6 ile gitmeye çalışıyor iş toplantısına.

Bir il yönetim kurulu üyesi mahalle toplantısına şoförünün kullandığı son model arabasıyla gelip ilçe başkanı dışındakilerin yüzüne bakmıyor.

Belediyenin, partinin medya sorumlusu bile kendi dünyasından gazetecinin telefonunu açmıyor.

Üç-beş kez görüştükleri insanlara sadece tepeden bakabilmek adına ilk kez görüyor muamelesi yapmak kibir zavallıları için zaten sıradan… .

Çevrilmiş sakalı, çarşafı plazalarımızdan da içeri sokamıyoruz,  kimse kusura bakmasın da bu kibirden değilse neden?

Mesela 10 yaş büyük insanlara hürmet etmek, abi abla demek zor geliyor, içimize oturuyor. Hatta kimi ortamlarda isimleriyle hitap ediyoruz ki konumumuz belli olsun.

Kibir abideleri genellikle koltuklarda ya hem şehri ya yalaka kontenjanından oturur. Hak etmediklerini iyi bilirler. O koltukta oturmaya devam edebilmek için ara sıra alttakileri ezmeleri güçlerini göstermeleri gerekir. İrfan sofralarında yetişmiş Anadolu insanı ego budalaları için tepinme aracıdır. Ne de olsa kibir abideleri gibi edepsizliği saygısızlığı beceremezler.

Kibir abidelerinin azılıları için bu edep bile bir küçümseme malzemesine dönüşür.

Tabii bu egoistler aynı cesareti yüz yüzeyken sergileyemezler. Çünkü cesaret sahibi insan önce kendiyle yüzleşir. Yüzleşmek; Allah’ın yarattığı milyarlarca kuldan biri olduğunu fark etmek, herkes gibi ölümlü olduğunu idrak etmektir. Hangi cesur yürek bu idrakten sonra Allah’a düşman olmayan başka bir canlıya mütekebbirlik yapabilir.

Bu yüzden Erdoğan’ın sözleri kavaklar için yel gibi esip geçti bile çoktan.

“Bulunduğu makamın gücüne, imkânlarına güvenerek gönül kıran, insanları rencide eden, vatandaşa tepeden bakan kibir abidelerinin bu davada yeri olmaz.” sözlerini derdi meyve vermek olanlar oturup iyi düşünsün.

Makamın paranın esintisiyle oradan oraya salınan kavakların endamına aldanmayın.

Kavaktan ya inşaat tahtası ya yakacak odun olur.

Siz özünüzü kaybetmemeye bakın ki güneşe hazırlıksız yakalanmayın.