Katliamı babadan oğula bir miras gibi bırakan kanlı Baas rejiminin önünden kaçtı Suriye halkı. Tam dokuz yıldır bir milyonu vahşice öldürülürken, yedi milyona yakın insan ise hicret etti yurdundan.

Haklarını teslim edelim. İlk günden bu yana CHP, İyi Parti, marjinal sol örgütler ve çeşitli ırkçı yapılar ülkemize gelen muhacirler konusunda istikrarlı bir şekilde, en ufak bir merhamet belirtisi göstermeden “gitmeleri” için ellerinden geleni yaptılar. Hatta CHP lideri, Suriyelilerin bir “ölüm çukuru” halindeki ülkelerine dönmelerini “seçim vaadi” olarak sunmaktan dahi çekinmedi.

Dünyanın pek çok ülkesine “dikta rejimlerden temizlemek” iddiasıyla askeri harekat düzenleyen Batı ise, Suriye’deki bu vahşet karşısında ikiyüzlü bir tavır sergilemekten asla vazgeçmedi. Artık bu gidişata daha fazla tahammül edemeyen Türkiye’nin sınır kapılarını açması, sadece Avrupa’nın değil, ülkemizdeki “ırkçı-mezhepçi-bölücü ittifakın” gerçek yüzünü de teşhir etti.

SURİYELİLER GİTSİN KOROSU ÇÖKTÜ

“Suriyelileri ülkemizden kovma”yı bir politik argüman olarak dillerinden düşürmeyenler, şimdi Afrikalısından, Afgan’ına, Suriyelisinden Bengal’ine kadar on binlerce muhacir Avrupa kapılarına dayanınca telaşa düşmüş durumdalar.

Neden? Gitmelerini istemiyor muydunuz? Gidiyorlar işte.

Hayır. Gitmelerini istiyorlardı. Fakat, “beyaz efendilerini ürkütecek”, onların ekonomilerini, sosyal dokularını tehdit edecek yöne, yani Avrupa’ya değil. Ölümden canlarını kurtardıkları “yere” dönmelerini istiyorlardı.

Hiç kimse boşuna gizlemesin. İç Savaşın başından bu yana, kimisi mezhebi bağlarından, kimisi ideolojik yakınlığından, kimisi ise hücrelerine sinmiş ırkçılığından dolayı Esed rejimini destekledi.

İstediler ki, Suriyeliler ülkesine dönsün. Sınır kapıları kapansın. Esed katili ise, bir yanına İran‘ı, diğer yanına Rusya‘yı, yetmediklerinde ise ne kadar gözü dönmüş mezhepçi kiralık katil varsa hepsini toplayıp, Suriye halkını yok etsin.

Çünkü, 1982‘de bunu başarmışlardı. Beşşar’ın amcası Rıfat Esed, Hama şehrini tanklarla kuşatıp, üç hafta boyunca kadın, çocuk, yaşlı demeden 40 bin kişiyi öldürüp, 20 bin kişiyi işkencehanelere götürmüştü. Dünya bu katliamı  haftalar sonra 800 bin insan ülkeden kaçtığında öğrenebilmişti. Türkiye bu vahşet karşısında hiçbir şey yapmadı. Çünkü, ülkeye 12 Eylül cuntası hakimdi. Hatta, Türkiye’ye kaçmayı başaranlar, Kenan Evren cuntası tarafından, Esed rejimine teslim edildiler.

TESELLİ EDEMEYECEĞİZ

Kılıçdaroğlu ve şürekasının Suriyelilere vadettiği şey buydu. Fakat, artık Türkiye’de ne darbe yönetimi var, ne de ırkçı-mezhepçi bir anlayış.

Şimdi Avrupa kapılarına dayanan muhacirlerin durumuna bakıp, döktükleri timsah gözyaşlarını çok iyi anlıyoruz. Üzüntülerinin sebebini çok iyi biliyoruz. Mehmetçik, eli kanlı rejimi döktüğü kanda boğup, efendilerini her gün biraz daha bozguna uğratırken, Türkiye’deki yandaşlarını teselli edemeyeceğiz.

İran’daki mollaların ya da Pensilvanya’daki iblisin omzuna başlarını dayayıp, teselli bulabilirler.