Dünya sevginin bir yansıması, sevgi de hakikatin rüzgârıdır.

Araf Suresinin 158 ayeti, peygambere iman etmeye davet eder insanları. Cebrail (as) vasıtası ile Allah’ın (cc) emir ve yasaklarını bildiren peygamberimiz Allah’ı zikredip, ümmetinin hidayetini istemiştir dualarında…

“Ey Mustafa, sen dinin hükmünü kaybedip ortadan kalkacağından korkma. Biz onu kıyamete kadar baki kılacağız.” diyor Mesnevide, aşkın piri Mevlana…

Kalbindeki sırrı çözemeyen insan, boşluktadır. Umursuzdur da ve kendini oyaladıkça basitleşir. İsyan denklemi kurarken, daha da karmaşık hale gelir. Yaşamın hangi ucuna eklerse eklesin kendini, memnun olmaz hiç bir şeyden. Çünkü iman açığı sabır, şükür ve ibret düzenini altüst etmiştir. Halimiz yaratılış gayesini imzalamadığı müddetçe, içimize demir atan sıkıntıyı söküp atamayız. Kul iman köklerinden uzaklaştıkça, eksilir. İsyan çığlığı esir alır kuşkucu, öfkeli, tatminsiz kişilikleri. Bakmanın ve anlamanın tadı, imanın derecesinde saklıdır.

Allah ve resulünün her sözü için delil iddia eden zümre, dünyanın dönüş düzenine nazar edecek gözü kapadığı için, gece ve gündüzün sırlarına vakıf olamaz. İman sevginin barınağıdır. İlhamdır. Kâinatı bütün ruhunda hisseden duyar, kalbin titreyişini yani aşkın sesini. Kamil iman ile ihlâsla Allah’a secde edenlerde, merhamet duygusu sonsuzdur.

(Ebubekir’in üstünlüğü, namaz ve orucun çokluğu ile değil, onun kalbinde bulunan bir şey iledir.) hadis-i şerifinde bildirilen şey, Resulullahın sevgisidir. (İ. Gazali) Malı, canı, vefası ve sevgisi ile peygamberimizin yanında olan Ebubekir’in bu bağlılığı, İslam’ın yayılış hizmetidir. Peygamber sevgisi, âlemleri sırrı ile yaratan, Allah’a imanın adresidir. Hoş görülü, naif, anlayışlı bir yapıya sahip olan iki cihan sevgilisi, doğruluktan hiç şaşmamıştır.

Hz. Peygamber bir kimse hakkında hoşlanmadığı bir şeyi duyunca.  “İnsanlara ne oluyor ki böyle söylüyorlar?” diyerek genele yönelik tenkit yapar ve uyarıda bulunur, şahsın ismini zikretmezdi. Bizler de en küçük açıkta din kardeşimizi yerden yere vuruyor, hatasını bizzat ifşa edip, nefretimizi kusuyoruz. İnancı olmayanların karşısında, Müslüman’ın Müslüman’ı yargılaması yakışık alıyor mu diye düşündük mü hiç. Evlere kapanıp bahar dirilişine şahit olamayan, Ezan-ı Muhammediye’yi dinleyip camiye gidemeyen bizler, İslam kardeşliğini de gözden geçirdik değil mi? Eminim hepimize unuttuğumuz kanaat duygusunu hatırlatmıştır bu ev hapsi.

Gururundan Âdem’e secde etmeyen iblisi besler, ilmi ile amil olamayanlar. Egoizm hastalığı hadisleri, sünnetleri ve hatta âlimlerin yemeden, içmeden yazdığı kitapları sorgulatır. İçinde ibret barındıran kıssaları, avuntu diye lanse edenler, gözlerine her mevsim kar taneleri ile hikâye, bahar çiçekleri ile şiir yazıldığını algılama hünerini yitirmişlerdir.

Peygamber’in sevgi ışığı zayıfladığında, sünnete bağlılık azaldığında; ümmet, çirkin ahlaka övgüler yağdırır ve zalim, adil diye yâd edilir. Müslüman da, Müslüman’ı ezmeye başlar. İblisin karşısına Ebubekir misali sevgi ile çıkma gücünü versin Allah ümmet-i Muhammed’e. Ve Kâbe-i Şerif aşkıyla arınmayı nasip etsin Allah (cc) bizlere ölmeden…

Osmanlının son anına kadar devam eden Surre-i Hümayun, Mekke ve Medine halkının ihtiyaçları için Hac mevsiminden önce gönderilen hediye ve paralardan oluşmaktaydı. Surre alayı için, her yıl İstanbul’da büyük bir tören hazırlanırdı. Torbalar hafızların okuduğu Kuran-ı Kerim eşliğinde, padişahın huzurunda mühürlenip, Mina mevkinde defterde yazıldığı şekilde dağıtılırdı. Kâbe örtüsünün surre alayı ile gönderimi Kanuni döneminde başlamıştır. Zengin bir İslam inceliği ile donatılmış bir kültüre sahip ecdadın torunları olarak, tarihte ilk defa tavafa kapatılan Kâbe-i Şerif’in sessizliğine şahit oluşumuzu, iç dünyamızda hepimiz fazlası ile analiz ettik.

Bugünün penceresine şöyle sesleniyor şöyle sesleniyor Prof. Dr. Bedri Gencer: Maalesef sünnet Müslümanlarının yerini giderek ‘Kültür Müslümanları’ almaktadır…” Sevgiye emanetsiniz.