Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Trump’ın Filistin’le ilgili açıkladığı işgal planı, adalet duygusu taşıyan herkesi manevi olarak son derece müteessir etmiştir. Kurulduğu 1948 yılından bu yana Ortadoğu’nun bağrına bir hançer gibi saplanan İsrail, sahibinin etekleri altına sığınarak hain ve zalim politikalarına devam etmek istemektedir. Bu politikalarının bir parçası olarak tek taraflı ve zalimce ortaya atılan bu planın, dünyayı daha huzurlu hale getirmeyeceği çok açıktır. Bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da Filistin ve oranın ezeli ve ebedi başkenti Kudüs özgürleşinceye kadar haykırmaya devam etmemiz gerekmektedir. Çünkü Kudüs, insanlık için siyasi bir politika meselesinden çok öte bir değerdir. Ortadoğu’nun bazı umarsız devletlerinin yaptığı vurdumduymazlığı kimse Türkiye’den beklememelidir. Kudüs bize Hz. Peygamberin (sas) emanetidir. Kudüs bize Selahaddin Eyyubi’nin emanetidir. Kudüs bize Abdülhamit Han’ın emanetidir. Kudüs bizim ilk kıblemizdir. Bu konuda dünya ne derse desin biz millet olarak bu meseleye sahip çıkmaya devam etmeliyiz. Bu güne kadar uluslararası tüm mecralarda, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Filistin davasına sahip çıkmıştır. Ve çıkmaya devam etmektedir. Biz de millet olarak, gücümüz yettiğince, sesimiz çıktığı sürece bu kutlu davaya sahip çıkmaya devam etmeliyiz.

ECDADIMIZIN KUDÜS HASSASİYETİ

Siyonist lider Theodor Herzl tarafından kendisine Osmanlı’nın borçlarına karşılık Filistin’den toprak vermesi teklif edildiğinde “Bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!” diye tarihi bir cevap veren cennetmekân Sultan Abdülhamit Han, bu duruşuyla Filistin davasına nasıl bakılması gerektiği konusunda milletimize ışık olmuştur

ŞUBAT SOĞUĞU

Şubat ayı tarihimizde önemli olayların yaşandığı bir aydır. Ülkemizin demokrasisi ve siyaseti açısından bu olayların en acısı şüphesiz, 28 Şubat postmodern darbesidir. 28 Şubat sürecinin üzerinden tam 23 yıl geçti. Dolayısıyla ülkemizin tarihinde bir leke olarak duran bu mesele, yeni nesillere çok iyi anlatılması gerekmektedir. 28 Şubat post modern darbesi ülkemizde yapılan en azgın darbelerden biridir. Özgürlüklerin kısıtlandığı, insan haklarının hiçe sayıldığı, insanların düşüncelerinden dolayı hapislere atıldığı, başörtülü olduğu için kadınların kamusal hizmetlerden mahrum bırakıldığı bu ayıplı dönemi unutmamalı ve unutturmamalıyız.

SENİ HÂLÂ SEVİYORUZ SAVUNAN ADAM

Kaderin bir cilvesi olarak Başbakan olduğu dönemde türlü entrika ve baskılarla hükümetten düşürülen merhum Necmettin Erbakan hocamız da 28 Şubat’ın yaşandığı Şubat ayının 27’sinde vefat etmiştir. Hükümet olduğu 9 aylık süreçte Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk ‘’denk bütçesini’’ yapmış, ülkeyi ekonomide şahlanışa geçirmiş, tüm inanç kesimlerinin özgürlük sınırlarını genişletmiş, Milli Güvenlik Kurulu’nda adeta yeni bir demokrasi destanı yazmıştır. Saatlerce ayakta milletimizin değerlerini ve ülkemizin aydınlık geleceğini savunan Merhum Erbakan’ın alnından akıttığı ter, hafızalarımıza mıh gibi saplanmış ve bizlerde derin izler bırakmıştır. Bu büyük fikir ve siyaset adamı, Yeniden Büyük Türkiye ufkunu günümüz yöneticilerinin zihinlerine nakşetmiştir. Bu nakış, ilmek ilmek büyüyerek, milletimizin dünyanın mazlum milletlerine umut olmasını sağlamıştır.