Kıymetli Dostlar öncelikle sizleri her zaman olduğu gibi selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum.

Belgesiz tarih

Hepimizin bildiği gibi tarih “Belgelerle” konuşulması gereken bir bilim dalıdır. Yani bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu belgelerle kanıtlarız. İşimize geldiği gibi konuşmak tarih değil fikirdir sadece. O zaman sizlere bir soru sorarak başlamak istiyorum. Mesela Ermenilerin “Türkler Soykırım Yaptı.” gibi aslı astarı olmayan iddiaları var. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak bu iddialara cevaben diyoruz ki “Biz tüm arşivlerimizi açıyoruz buyurun siz de arşivlerinizi açın oturup belgeler ışığında konuşalım.” Ancak Ermeniler buna yanaşmıyor. Çünkü ellerinde belge yok olanlar da sonradan uydurdukları sahte kâğıtlar. Şimdi Ermeniler gerçek olmayan bu iddialarını farklı ülkelerin meclislerinde tanıtmaya çalışıyor. Peki, dünyadaki tüm ülkeler gerçek olmayan bu iddiaları meclislerinde tanısa belgelerin söylediği gerçekleri değiştirebilir mi?

O zaman soruyorum birileri yazıyor diye bir kişi hain ilan edilebilir, sonuçları ortada ikin bir savaşın sonuçları değiştirilebilir mi?..

Neden Sarıkamış cephesi açıldı?

Bildiğimiz gibi Kars, Ardahan ve Kafkas bölgesinin bir kısmı ile birlikte Sarıkamış da “93 Harbi” diye bilinen 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusların eline geçmişti. Bundan sonra özellikle Sarıkamış’a Rusya tarafından kuvvetli bir Rus garnizonu kurulmuştu ve devletin en güçlü ismi olan Harbiye Nazırı Enver Paşa da bu durumun farkındaydı.

Osmanlı Dünya Savaşı’na dâhil olduktan sonra eğer ilk önce Rus birliklerini durdurmazsa Ruslar Sarıkamış’tan büyük bir kuvvetle ilerleyerek çok fazla askeri birliğimizin olmadığı Anadolu’yu hızlı bir şekilde işgal edecek ve İstanbul’u kuşatacaktı. Bu da Osmanlı Devleti için İngilizler’in, Fransızlar’ın, kuşatmasından daha kötü bir durumdu. Bundan dolayı Ruslar biran önce Kafkaslar’da durdurulmazsa hazin son kaçınılmaz olacaktı. Bu sebeple Enver Paşa Anadolu’nun doğusunu Rus işgalinden kurtarıp Kafkaslara uzanabilmek için öncelikle Sarıkamış’ı hedef alan bir harekât hazırlığına girişti. Plana göre Üçüncü Ordu’nun bir kolordusu Alahuekber Dağları’nı geçecek ve Sarıkamış’ı kuşatacaktı.

Siyasi istifalar

Ordunun durumunu bilen Enver Paşa askerlerin temel ihtiyaçları için gerekli hazırlıkları yaptırmış ancak Rusların engel olmaları ile bu ihtiyaçlar cepheye ulaştırılamamıştı. Aslına bakıldığında Enver Paşa ve kurmaylarının hazırladığı bu plan gerçekten süreci açacak tek hamle idi. Bu durumun öyle bir takım kişilerin ortaya attığı gibi “Bir Hayalin Peşinden Koşma” değil bir devleti içinde bulunduğu durumdan kurtarma hamlesiydi ve sonuçları itibarı ile baktığımızda başarılı da olmuştur. Çünkü Ruslar bırakın Anadolu içlerine ilerlemeyi bu hamlenin peşinden müttefiklerinin yenilmesi ile işgal ettikleri toprakların bir kısmından da geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Ancak cephede de her şey Paşa’nın istediği gibi olmamıştı. Balkan Savaşlarında görülen İttihatçı paşaların çekişmeleri burada da baş göstermiş Sarıkamış’a ilk giren olma hayali ile paşaların bireysel hareket etmesine sebep olmuştu. Bunun yanında Hafız Hakkı Bey’in başta konuşulduğu gibi plana uyarak değil kendi kafasına göre hareket etmesi kuşatma hattını gereksiz yere genişleterek kışlık kıyafetleri olmayan on binlerce askeri uzunca bir yoldan dağlara tırmandırarak bir felakete neden olması, bazı paşaların sonucun kötü olacağını düşünerek savaş esnasında istifa etmesi de siyasi çekişmelerin savaşa etkileri arasında gösterilebilir.

90 bin asker şehit oldu yalanı!

Hem ülkenin savaş halinde olması hem de bir takım siyasi etkilerle o dönem cephede yaşananlardan kamuoyu çok fazla haberdar olamadı. Uzun yılan bir savaş ve savaşın sonucunda yaşanan mağlubiyet Kafkas cephesinde yaşananları unutturmuştu. Ancak Sarıkamış’ta yaşananlardan sekiz sene sonra, emekli Binbaşı Şerif Bey’in 1922 yılında yayınladığı bir kitap sayesinde sözde cephe ile ilgili bilinmeyenleri ortaya koyuyordu. Ancak kitapta bazı olaylar olduğundan çok fazla şekilde abartılmıştı. Meselâ “donarak şehit olan 90 bin asker” iddiası bu kitapla ortaya atılmıştı.

Peki, sadece bu kitapla ortaya atılan ve başka hiçbir dayanağı olmayan bu bilgi neden devletin resmi kaynakları tarafından dahi sorgulanmadan kabul edilen bir bilgiye dönüştü. Abartmaların arkasındaki birçok sebebin temelinde yatan en önemli etken yeni kurulan TBMM Hükümeti’nin İttihat ve Terakki dönemini, özellikle de Enver Paşa’ya karşı Anadolu halkının duyduğu ilgiyi ortadan kaldırma görüşü yatıyordu.

Konu ile alakalı birçok farklı bilgi sunulsa da Genelkurmay Başkanlığı yayınlarındaki belgeler bize işin aslını net olarak gösteriyor. Bu belgelerde Sarıkamış’ta bulunan Üçüncü Ordunun mevcudunun 118 bin kişi olduğunu ve muharip (savaşa katılan) asker sayısının 73-75 bin kişi olduğu belirtiliyor. Her ne kadar inanmıyor olsam da Ruslar da “donarak can vermiş 23 bin Türk askerini defnettik” açıklaması yapmıştır. Bugün de Rus Arşivlerinde donarak ölen Türk askerleri olarak yayınlanan görüntüler aslında Rus esir kamplarının rezil görüntülerinden başka bir şey değildir.

Velhasıl yalan yanlış bilgilerle desteklenen “90 bin şehit” iddiası o günden bugüne kadar devam etti… İftirayı, yalanı ortaya atanlar kenara çekilirken gerçeklerin peşinde olan bir avuç tarihçi ise bunun iftira ve algı olduğu gerçeğini ispatın peşine düştüler.

 

İslam Orduları Başkomutanı Enver Paşa

 

Birinci Dünya Harbi esansında savaşın başkumandanı olan Enver Paşa’nın zaferlerden soyutlandırılarak mağlubiyetlerin tamamının ona mal edilmesi hiç adil bir davranış olmasa gerek diye düşünüyorum. Meselenin aslında bir mağlubiyet de olmadığını düşünüyorum öyle olsa Plevne Kahramanı olarak tanınan Gazi Osman Paşa’ya da aynı şekilde davranmamız gerekmez mi? Çanakkale Zaferi’ni kutlarken Enver Paşa’yı unutanlar her ne hikmetse iş Sarıkamış’a geldiğinde vurun abalıya mantığı ile Enver Paşa’yı yerden yere vurmak için sıraya giriyorlar. Evet, belki de 100 yıl önce şartlar çok farklı idi. Enver Paşa Çağan Tepesi’nde Ruslarla mücadele etmeye mecbur bırakılmıştı ama unutmayın ki bugün şartlar 100 yıl öncesi ile aynı değil! Hiçbir belge hiçbir bilgi gizli kalmıyor. Gerçekleri bilen bir millete hikâye anlatılamıyor…

Milli Mücadele’nin en sıkıntılı günlerinde Enver Paşa ve Mustafa Kemal Paşa arasındaki mektuplaşmalar, Enver Paşa’nın Milli Mücadele’ye katılma isteğini ve kafasındaki “Türk-İslam Birliği” fikrini net bir şekilde gösteriyor. Bu dönemde halk arasında Mustafa Kemal Paşa’nın aslında Enver Paşa tarafından görevlendirildiği bile konuşuluyordu. Aslına bakarsak Ankara, işte bu yüzden kendi otoritesini artırmak için Enver Paşa aleyhinde bir karalama kampanyasına girişmeye mecbur kalmıştı ve Sarıkamış’la ilgili abartmalar bu kampanyanın en önemli parçasıydı. Çünkü Çanakkale Zaferi’nin Başkumandanı Enver Paşa’nın itibarı başka şekilde zayıflatılamaz TBMM’nin otaritesi başka şekilde kuvvetlendirilemezdi.

Enver Paşa ile ilgili bu konuda en önemli belgeleri elinde bulunduran ve bu konudaki görüşlerinin büyük bir kısmına katıldığım Tarihçi Murat Bardakçı’nın bu konudaki ifadeleri gerçekten önemlidir. Özellikle Bardakçı’nın “90 bin asker” iddiasını Enver Paşa ve arkadaşlarının “Bolşevik oldukları”,“Ruslar’dan para aldıkları”hattâ “erkeklerle kadınların bir arada dolaşmasına izin verdikleri” şeklinde daha başka aleyhte propagandalar takip edecekti… Şeklindeki açıklamaları bu konuya net bir şekilde açıklık getirmiştir.

Karda yazılan bir beyaz destan

Sözün özü:

 

Milli Mücadele nasıl Çanakkale’de başlıyorsa Çanakkale Savunması da SARIKAMIŞ”tan başlar.

SARIKAMIŞ bir felaket değil, Mehmetçiğimizin yaşarken alınabilecek en büyük rütbe olan Allah (cc) nün Şehitlik müjdesine mazhar olabilmek adına canları ve kanları ile yazdıkları Destan’ın adıdır.

Sarıkamış’ta 90.000 şehit olması, internette dolaşan görüntüler tamamen taraflı tarih felsefesi ve Rusların bir algı operasyonudur. Sonuç itibari ile RUSLAR Anadolu Topraklarını işgal edememiş ve geri çekilmek zorunda kalmıştır.

22 Aralık Harekâtın başladığı gündür bittiği gün değil! Doğru olan harekâtın başlama emrinin verildiği bu gün değil harekâtın bittiği gün olan 17 Ocak’ta düzenlenecek zafer ve anma programlarıdır.

En önemlisi unutulmamalı ki ŞEHİTLİK bir zillet ya da acınası bir durum değil tam aksine bir ONURDUR bir ŞEREFTİR. Çanakkale’de kurşun sıkmadan şehit olan yüzbinlerce şehidimizle Sarıkamış’ta şehit olan Mehmetçiğimizin göğsündeki iman aynı iman, hedefleri aynı hedeftir.

Bu sebeple üzerimize oynanan algı operasyonlarına gelmeden, Şehitliğin bir bayram günü olduğunu,

Rusların Anadolu Topraklarına ayak basamadığını unutmadan 17 Ocak tarihinde KARDA YAZILAN BİR BEYAZ DESTAN “kutlayacağımızın” farkında olmamız duasıyla…