Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler, 24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Federasyonu Hava Kuvvetleri’ne ait Sukhoi Su-24M tipi uçağın sınır ihlali gerçekleştirmesinden dolayı düşürülmesiyle bozulmuş ve hatta tamamen kesilmişti.

Fakat 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra uçağın düşürülmesi hadisesinin, TSK içinde örgütlenmiş FETÖ üyelerinin bir komplosu olduğunun anlaşılmasıyla, tekrar düzelmeye başlamış ve iki ülke tarihinin en iyi seviyelerine yükselmişti.

Karşılıklı ziyaretlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kıymetli dostum Putin” ve Putin’in de “değerli dostum Erdoğan” ifadelerini sıkça duyar olmuştuk.

Türkiye ile Rusya arasında gelişen bu ikili ilişkilerin, iki ülkenin tarihinde en iyi noktalara kadar gelmesi, elbette normal seyrinde gelişen bir durum değildi.

Hem Türkiye ve hem de Rusya için alternatifler arama ve ülke çıkarlarını daha iyi noktalara taşıma mücadelesinin bir sonucu olduğu kolayca anlaşılabiliyordu.

Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da, ABD ve AB’nin Türkiye’yi devre dışı bırakarak bölgeyi kendi arzularına göre yeniden dizayn etmeye matuf politikaları, Rusya için de benzerlik gösterince iki ülke kendilerine çizilen bu yazgıyı değiştirmek için yakınlaşmaya başlamışlardı.

Bu yakınlaşmanın adı, “iki ülkenin bölgede kendi menfaatlerini koruma çerçevesinde iyi ilişkiler içinde olmak” olarak açıklansa da, bir buçuk yıl önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu yeni durumun adını “stratejik ortaklık” olarak ifade etmekteydi.

Fakat son aylarda Suriye meselesinde Rusya ile görüş ayrılıkları oluşmaya ve gittikçe de derinleşmeye başladı. Esed’in geleceğinden İdlib’e kadar çok sayıda sorunda Türkiye ve Rusya’nın yaklaşımları farklılıklar göstermekteydi.

Rusya destekli Esed rejiminin Türkiye için hassas bir bölge olan İdlib’e hücumu ve stratejik karayolunu ele geçirmeleri Türkiye için kırmızı çizgilerdi.

Fakat Rusya, çözüm için çaba sarfedeceği yerde, verdikleri silah ve istihbari desteklerle Esed güçlerini Türkiye’ye saldırtan asıl güç olarak görülüyordu.

Esed güçlerinin saldırları ile son bir ayda şehit olan askerlerimiz için, ilişkilerimizin bozuk olduğu ABD bile başsağlığı mesajları yayınlarken, yeni “stratejik ortak” Rusya’dan ses çıkmıyordu.

Türkiye, İdlib için süre vermesine rağmen Esed güçlerinin hâlâ belli bölgelerden çekilmemesi üzerine harekete geçmek zorunda kaldı ve bu sürede de 33 askerimiz şehit oldu.

Şurası gayet iyi bilinmektedir ki; Rusya’nın silah ve istihbari desteği olmasa, Esed’in Suriye’nin hiç bir noktasında adım atacak mecali yoktur.

İdlib saldırısı, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin bundan sonraki geleceği için bir kırılma noktasıdır. Yani, tekrar eskisi gibi olması zordur.

.           Rusların stratejik ortaklığına ve dostluğuna güven olunmayacağı tarihen sabit ise de, bu olay ile bir kere daha tescillenmiştir.

Devlet ilişkilerinde ülke menfaati ve dostluklar göreceli bir durumdur. Fakat güven olmadan, bunun stratejik dostluk düzeyinde devam etmesi çok zordur.

Rusya ile ilişkiler tam anlamı ile bitmese bile, İdlib saldırısı ile ABD ve batılı ülkeler ile bir yakınlaşma süreci tekrar başlayabilir.

Rusların dış politikada oyunları ve yalanları bitmez; bundan sonra Türkiye çok daha dikkatli olmaya mecburdur.