Söze, bir tespitle başlayalım kardeşim.

         Kemalizm, Batı’nın Türkiye’ye bıraktığı atom bombası, nükleer silah mahiyetindedir. Apoizm ise Kürtlerin içine bıraktığı atom bombası, nükleer silah… İkisinin arasında zerre-i miskal fark yoktur. İkisi de seküler, ikisi de milletin hassasiyetinden, manevi değerlerinden uzak, ikisi de “dışa” bağ(ım)lı, ikisi de şiddet ve zulmeti yol/yöntem olarak bilir…

         Apoizm, Kürtleri İslamsızlaştırma, İslam’dan koparma projesidir. Kemalizm ile “Türk kavmi”ni köklerine yabancılaştırdılar, deforme ettiler, Apoizm ile de “Kürt kavmi”ni köklerine yabancılaştırıyorlar, deforme etmek istiyorlar/ediyorlar.

         Apoizm, Kürtleri yoksullaştırma, fakirleştirme projesidir aynı zamanda. “PKK’nın, Türkiye’ye verdiği ekonomik zararların toplamıyla, her Kürt birer fabrika sahibi olurdu.” demişti Savcı Sayan. Şapkayı önümüze koyup hakkaniyetle düşünelim, Savcı Sayan haksız mı?

         Erdoğan iktidara geldiği günden beri milletimizin ekmeğini büyütmek için çabalıyor, bölgemize Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmayan yatırımları yapıyor; yollar, okullar, hastaneler, köprüler, tüneller, üniversiteler inşa ediyor. Bu Apoizm ve muadilleri ise Erdoğan’ı indirmek ve milletimizin ekmeğini küçültmek derdinde. Yakıyor, yıkıyor, talan ediyor, millete baskı uyguluyor, haraç kesiyor, hizmet ve yatırımların gelmemesi için elinden gelen her şeyi yapıyor.

         Apoizm, kumandası Batı(l) güçlerin elinde olan kukla bir teşekküldür. Daha düne kadar gırtlaklarını yırtarcasına “kahrolsun Amerikan emperyalizmi” diye yırtınmıyor muydu bunlar? Peki onları halihazırda Amerikan emperyalizminin kulu, kölesi, hadimi yapan sebep ne hiç düşündün mü? Amerika, Kürtler’in kara kaşına, kara gözüne hayran olduğu için mi?

         Apoizm, AB(D)’nin gönüllü bekçisi olmayı, Erdoğan’ın samimiyetle Kürtlere uzattığı kardeşlik eline (barış süreci) tercih etti. Bu çerçevede terörü meskûn mahallere, şehirlere, ilçelere taşıyarak, Kürtler’in selametini, huzurunu düşünmediğini gösterdi. Kürtler’in canını, malını, mülkünü talan ederek Kürtler’e yönelik bakışını ortaya koydu.

         Yürüttükleri algıya göre Erdoğan, Kürtler’in hasmı olsaydı; Apoizm’in, terörü taşıdığı, köstebek yuvalarına çevirip altını üstüne getirdiği ilçelere (Sur’u, Cizre’yi, Şemdinli’yi, Nusaybin’i ve diğer yerleri) sırtını döner, tekrar imar ettirmezdi. Devletin, halkımıza hizmet edilmesi için gönderdiği paraları PKK’ya aktaran HDP’li Belediyeleri görmezden gelip “ne halleri varsa görsün” pozisyonunda olurdu. Şuan kayyum atanan belediyelerin yaptığı hizmetlerin çeyreğini HDP’li belediyeler yapmış olsaydı, Malazgirt’in, Selçuklu’dan; Cizre’nin, Keçiören’den; Sur’un, Üsküdar’dan; Nusaybin’in, Bornova’dan; Ahlat’ın, Fethiye’den farkı olmazdı. Silahı, şiddeti, kanı, huzursuzluğu Kürtlerin kaderi haline getiren Apoizm’in, Kürtler’in yakasından düşmesi gerektiğini görmeliyiz artık.

         Unutma. Radyolarda Kürtçe bir “kilam” dinlemeye hasret olduğumuz günlerden, 24 saat Kürtçe yayın yapan televizyon kanallarının olduğu dönemdeyiz.

         Unutma. Ahmet Kaya, sadece “Kürtçe bir kaset yapmak istiyorum” dediğinde başına neler getirdiler? Ahmet Kaya’yı linç edenler, “vay şerefsiz” manşeti atanlar ve aynı zihniyetin mümessilleri, Apoizmin can dostu konumunda şuan.

         İdrak etmemiz lazım. Çarşıya pazara zabıtları gönderip Kürtçe kelime başı ceza kesen Kemalizmin temsilcisi CHP’nin yoldaşı Apoizm (Demirtaş/HDP) değil, Feqîyê Teyran’ın “Mem û Zîn” kitabını devlet eliyle bastıran, TRT Kurdî’yi açan, Üniversitelerde Kürtçe bölümler açan, Kürt annenin, çocuğuyla Kürtçe konuşmasına izin vermeyen despot düzeni ortadan kaldıran Erdoğan/AK Parti bizim gerçek dostumuz, temsilcimizdir.

         Bir seçim arifesindeyiz. Bu seçimdeki tercihin, 15 yıl önceki şartları mı istediğini yoksa huzuru, refahı, hak-kukuk alanındaki kazanımları mı istediğini gösterecek. Tercihini ona göre yapmalısın.