Sürdürücü sebepler

“Bazı mizaçlar serttir, en basit olayda bile kolaylıkla tetiklenir ve ani öfkeye dönüşebilir. Kimilerinde çocukluğundan beri yaşananlardan öfkeli bir duygu durumu yerleşmiş olabilir. Bazılarının öfkesi anlık ve olaya göre olabilir” gibi sınıflandırmalar yapabiliriz. İnsanın en yakınlarıyla yaşadığı iletişim tarzı, insandaki var olan iletişim biçimini ya daha iyiye ya da daha kötüye ilerletebilir. İnsanın en çok kırılma yaşadığı şeylerden bazıları, görmezden gelinmesi yani yok sayılması, dinlemeye değer bulunmaması, sürekli rencide edilerek aşağılanması ve önceki hatalarının her fırsatta dile getirilerek ‘Sen değişmezsin’ mesajı verilmesidir. Bir de buna iletişimdeki şiddet içeren söz ve imaları ilâve edersek, karşımızdaki insanın öfke biriktirmemesi için mutlaka ya peygamber ya da melek olması gerekir.

Bir insanın yapısı tanındıktan ve neye ne kadar tepki verdiği anlaşıldıktan sonra, inadına yapar gibi o insanın hassasiyetlerine duyarsız davranılması ve bunun savunulması, bu kişiyi kontrolden çıkarabilir. Oluşmuş bir öfke varsa, onu tırmandıracak şekilde davranılması o insanın karşısındakine ya da kendisine zarar vermesine sebep olabilir.

Şiddeti önleyelim fakat ya öfke sebepleri duruyorsa?

Biz toplumsal olarak şu ana kadar şiddeti önlemek adına sadece sonuca odaklandık ve sebepleri görmezden geldik. Erkeği “Şiddet uyguluyorsan adam değilsin”, “Sen bizim gözümüzde hiçsin”, “Evde durmayı hak etmiyorsun” vb. söylemlerle dışladık, evden uzaklaştırdık. Peki bu adam bu tutumlardan nasıl etkilenir? Biz böyle dışlayıp “Adam değilsin” dedikten sonra bu adam toplumdan buhar olup kaybolacak mı? Hayır, bu toplumun içinde var olmaya devam edecek. Kimileri annesi, kimileri kız kardeşi ve kimileri de arkadaşları olan kadınlarla iletişimi devam edecek. Maksat bu adamın şiddet uygulamasını önlemek ise, bu tutum tedavi mi edecek, kendilik algısını mı yükseltecek? Eşine karşı muhabbeti mi artacak ve gerçekten bir anlayış değişimi yaşayacak ve birdenbire normale mi dönecek? Kovulduğunda ailesinin yanına ya da arkadaşlarının yanına sığındığında, hiçbir rehabilite ve iyileştirme çalışmaları yapılmadan, şiddete sebep olan unsurlar tespit edilip onların düzelmesi için bir adım atmadan, tedavi gerekiyorsa tedavi edilmeden, bu insan bu şiddet eğiliminden nasıl kurtulacak? Evden uzaktayken biriktirdiği öfkeyle, yalnızlıkla, utançla ve ayıplanmayla nasıl baş edecek? Diyelim ki eve döndü, ortam aynı, ilişki biçimleri aynı, birikmiş öfke ve utanç daha da çoğalmışken, bu ilişki nasıl daha iyiye gidecek?

Kim kime şiddet uyguluyor?

Bu arada, şiddet sadece erkekten kadına olmuyor? Ağırlıklı olarak erkekten kadına yönelik olması, diğer şiddet uygulayanları görmemizi engellememeli. Kadınların da eşlerini dövdüğü vakalarda aynı tepkiyi vermemiz gerekmez mi? Anne baba çocuğunu dövdüğünde, şiddet odaklı bir iletişimi yerleştirdiğinde, buraları da ele almamız gerekmez mi?

Çözüm için ne yapılmalı?

Sebepleri ortadan kaldırmadan, bir patoloji varsa tedavi edilmeden, şiddeti sadece fiziki şiddet olarak değil, psikolojik ve manevi şiddet olarak ta ele alıp bütüncül bakmadan, erkeğin gücünü doğru kullanacağı bir eğitim ve iletişim biçimi oluşturmadan, kadının eşine olan tutumu bir rakibiyle yarışıyor gibiyse bunu değiştirmeden, eşine karşı otorite kurucu ve meydan okuyucu tutumu varsa bunu da değiştirmeden meseleye çözüm üretilemez. İki tarafın da insan olarak bir birine saygı duymasını sağlamadan, erkeği cezalandırmak ve aşağılamak gibi yöntemlerle devam edilirse, on tane İstanbul Sözleşmesi kabul etsek bile şiddete engel olunamaz. Kadına şiddete değil, insana ve bütün canlılara şiddete hayır diyelim. İstanbul Sözleşmesi ile değil, kendi dini ve toplumsal değerlerimize uygun kurallar tespit ederek, kanunlar çıkararak yolumuza devam edelim. Bunları yapmaktan aciz bir toplum değiliz. İnsana ve bütün canlılara şiddete ve İstanbul Sözleşmesine HAYIR.