Hayat telaş ve hengâme arasında geçip gidiyor. Hepimiz aynı curcuna içinde var olabilmek, yer edinebilmek uğruna panik ile yaşamın hızına ayak uydurmaya çalışıyoruz.

Kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya… İnceliklere de inceltme işaretlerine de dikkat eden kalmadı.

Sosyal medya platformları hayatımıza girdiğinden beridir gündelik yaşıyor, anlık düşünüyor, kısa cümleler ile kendimizi ifade ediyor, yapmacık semboller ile refleks ve tepkiler gösteriyor, sıkıştırılmış bir dünya içinde güya gülümseyen, acıklı fotoğraflar paylaşıyor, hâliyle hiçbir şey için derinliğine düşünemiyoruz.

Birbirimizin söylediklerini duymuyor, göz göze bakmıyoruz.

Çiçek alan zarif beyefendiler kalmadı, çünkü çiçek simgesi yetiyor! Soğukluğuna bakılmıyor.

Herkes ‘yalnız hayatlar’ kurmuş kendine, kendi dünyasında. Sevda sözleri söyleyen de duyan da yok. Şiir okuyan da, ezberleyen de kalmadı. Sesli harflerden tasarruf ederek, ‘sessiz’ anlaşıyor insanlar.

Elektronik yazışmalarda, satırlarında gülücükler açan kişilerin, gündelik hayatında ise sirke satıyor yüzleri…

Yazarak anlaşmaya alışmış olan bu çağ insanı, yüz yüze konuşacak bir şey bulamıyor. Dijital sohbetleri aradan çekince, ikili ilişkilerin de neşesi kaçıyor.

Sonbaharın iyiden iyiye hissedilen serinliği dolaşmaya başladı yine etrafımızda. Açık kalan pencerelerdeki tülleri havalandıran rüzgâr, ‘mevsim yalnızlığını’  modern çağ yalnızlığı ile harmanlıyor.

Dalından koparken yapraklar, “yalnızlık hissi”, olduğundan, zannedildiğinden, korkulduğundan daha fazla tek başına hissettiriyor insana kendini… Yalnızlık başkalarının olmamasıyla ilgili; ancak yalnızlık hissi ‘başkalarıyla’ ilgili değil.

Bu çağ ve bu iletişim araçlarından mülhem.

Kartopu oynamak yerine ‘kısa video’ izliyor bugünkü insanlar. Farkına varılamayacak kadar çabuk geçiyor yıllar… Çay içmek yerine bardak bardak hüzün yudumluyoruz aslında.

Zamanımızı meşgul eden yığınla iletişim biçimleri arasında, gözlerine bakınca ardındaki hüzünlerini anlayan insanların sayısı azaldı.

Eskiden balıkların ve çiçeklerin isimleri bilinirken; bugünlerde ayrılıkların ve özlemlerin çeşitlerine aşina herkes…

Biten sevgilere karşı toplumsal bağışıklığa sahip olanlar ’emek’ nedir bilmiyor. Kimsenin kimseye sabrı da yok, hoşgörüsü de…

Kimse hayatından memnun değil, başkasının yaşamına özeniyor. Beğendiği ise bir diğerini güzel buluyor. İmrenmek bir devridaim, başladığı kişiye dönüyor. Kimin yüzü bıkkınlık ile somurtuyorsa, orada bir “kanaat eksikliği” hissediliyor.

Neyse…

“Ben ağlarım ikimizin yerine” diyor nasılsa emojiler…