Eğer bir insanın gönlünde helâl dairesinde kalmak varsa, bu sözler onu büyük bir ihtimalle gittiği yoldan döndürmez fakat zamanla değiştirebilir.

İnsan yetiştiği çevre ortamın etkisini derinden hisseder ve genellikle yönelimi de o tarafa olur. Derdi zoru para olan anne babalar, illâki eline ekmeğini alıp refah içinde yaşamanın anlamından söz ederler ve örnek verirler. “Falancanın oğlu şu işe girdi, evini de aldı arabasını da. Ya sen? Halâ kiralarda sürünüyorsun.”, “Ben sana şu mesleği edin paraya para demezsin dedim, sen gittin bu mesleği seçtin, şimdi ise üç kuruşa talim ediyorsun” gibi. Ve ya, “Benim elin hanımlarından ne eksiğim var, ne kolumda var ne boynumda. Şu sıradan hayata mecbur bırakıyorsun bizi. Biraz gözünü açık tut, nereden nasıl para kazanırım hesabını yap. Sen de eller gibi kazan ve bizi rahat yaşat.” benzeri cümleleri kolaylıkla kullanabiliyoruz. Eğer bir insanın gönlünde helâl dairesinde kalmak varsa, bu sözler onu büyük bir ihtimalle gittiği yoldan döndürmez fakat zamanla değiştirebilir. Eğer böyle değilse, bu sözler erkeği kolaylıkla kolay para kazanmaya ve istenilen refah seviyesine ulaşmak için çaba sarf etmeye itebilir.

Peki, bu sözleri söyleyen hanımefendi nasıl bir ailede yetişmiş ki bu hale gelmiş? Öncelikle annesi, kendilerinden daha yüksek standartta yaşayanlarla kendi durumlarını kıyaslayıp sürekli para muhabbeti yaparak halinden şikâyet ediyorsa, kızında da bu anlayışın yerleşmesine hiç şaşırmayız. Dizilerin başından kalkmayıp, gündemlerini dizi aktörleri ve yaşama biçimleri meşgul ediyorsa, özentinin olmaması pek mümkün değildir. Ekonomik seviyesi kendilerinden yüksek insanların yaşama biçimlerine bakarak kendi halini yetersiz bulup sürekli eşini beceriksiz, akılsız ve pısırık diye ile suçlayan anne, bu dünyada paranın mutlu olabilmek için adeta tek kriter olduğunu çocuklarına yansıtır. İşte, kırılmaların başladığı zemin aile ilişkileri ve paraya – dünyaya bakıştır.

Derdi, Allah’a (c.c) hakiki kul olmak olan evlâtlar, bulundukları makamlarda kendilerine sunulan ve karşılığında değerlerini çiğnemesini gerektiren tekliflerle karşılaştıklarında, önceki kayıtlarında, bu tekliflere kapılarını kesinlikle kapalı tutmaları gerektiği anlayışı olmadığı için, kolaylıkla “Evet” derler. Bunun meşrulaştırılması için de gerekçeleri hazırdır. “Herkes yapıyor”, “Benim paraya ihtiyacım var”, “Bu düzen böyle oluşmuş, ben bu işi yapmasam başkasına yaptıracak” derler.

Peki bu durumda ne oluyor?

Eve haram rızık giriyor, ahlâken erozyona uğruyor. Kendisinin duruşu bozuluyor ve onu tanıyanlar nezdinde “Para için her şeyi yapar” imajı oluşuyor. Dışarıda konuşurken asla böyle birisi demezsin ama işinde bambaşkadırlar.

Sonuçta, insanımız ve ülkemiz hatta nesillerimiz kaybeder. Ülke zararına anlaşmalar yaparlar. GDO’lu tohumlar ithal ederler, hastalık saçan tavuklar çerez gibi dağıtılır, ülkemizde daha ucuzu olduğu halde, kılıfına uydurarak kendisine büyük pay düşeceği için, ciddi dış alımlar için imza atar.

Sonuç bu tarz insanlar satın alınabilecek ve bulunduğu konumu kötüye kullanabilecek insanlardır. Bunların sayısı ne kadar? Bir ton. Peki çözüm? Biz anne babalar, paraya değil, sadece Allah’a (c.c) kul olacak, satın alınamayacak evlâtlar yetiştirelim. Bundan önce de kendimiz öyle olalım.